2 Aralık 2014 Salı

Elma ağacı

Ölümden korkarım ben.

Etrafımdaki bazı "Hayır korkmam" diyen, ölümü "hayata dair normal bir süreç" gibi karşılayan kişiler gibi olamadım. Belki iyi, sağlam bir inanç sistemi oturtamamış olmamdandır kimbilir..
Bir de ebeveynlik müessesesine terfi ettikten sonra ölüm korkusu daha da dallandı budaklandı..Artık sadece "Ölürsem n'oolur? Ühühühü" değil, "Ölürsem çocuklar n'aapar? Ühühühü" de var...

Ne iç sıkıcı bir konu değil mi? Öyle ama mevcut bir duygu, ne yapalım?

Çocukluğumdan bir anım var ölüm korkumla ilgili...Hani bazı anlar film karesi gibi kalır ya hafızada, taaa 35 sene öncesinden, nepnet, capcanlı? İşte öyle bir anı hatırlama...

Yazlık bir yerdeyiz, tatilde. Kaldığımız ev/pansiyon/otel odasındayız. Muhtemelen öğle uykusu vakti, 2 deniz arası dinlenme zamanı..Ya uykuda rüya görüp başlıyorum yada başka tetikleyen bir şey oluyor, orası pek net değil..Net olan; benim deli gibi ağladığım, ölmek istemediğimi haykırışım, annemin babamın bana sarılışları, beni teskin etmeye çalışmaları. Sonra o an gördüğüm, zihnimde canlandırdığım mizansen capcanlı aklımda: Simsiyah elbiseli, elinde orak tutan Azrail beni kovalıyor, ben önde düşe kalka sendeleye sendeleye kaçıyorum. Belki de bu rüyaydı ve o ağlama bunun üzerine kopmuştu. Ağlarken "Ben ölmek istemiyorum, ölüm iğnesi yapın bana!" diye bağırıyorum. Annem-babam, teskin etmek amacıyla, "Tamam kızım yaparız, sen korkma" gibi şeyler söylüyorlar ve muhteşem son; olayı arka planda izlemekte olan abim "Öyle bir aşı yok, kandırıyorlar seni!" diye tüy dikiyor olaya! Ben feryatlarımı tabiiki daha da artırırken annemle babamın abime sevgi dolu bakışlarını gayet net farketmiştim!! :)

Arda ölümü hep merak etti, bazı kavramları okulda çocuklardan ve çevremizde yaşadığımız kayıplardan ötürü tahminimden erken öğrendi ve sormaya başladı, belki de ben kendim normal karşılayamadığım için, kafamda çözemediğim için, verdiğim (veremediğim) cevaplarla, tedirgin duruşumla, konuyu ört bas etme çabamla onda bu konuya dair bir huzursuzluk, korku, sıkıntılı bir his yaratmış olabilirim. Her çocukta vardır muhakkak ama Arda ölümle ilgili fazla meraklı ve huzursuzdur genelde ve ben konu açılacak diye korkarım hep...

Bir ara baktım açıklama yapmak gerek, cevap istiyor, merak ediyor, çok basit dille yaşam döngüsünü, reenkarnasyonu anlattım, kardan çocuk kitabı ve ipad uygulaması da bu konuda bana yardımcı olmuştu.
Fakat bu sefer de, aradan zaman geçti, cevap veremeyeceğim şeyler sormaya başladı:
-"Tekrar insan olarak gelebilmek için ne kadar zaman geçmesi gerekiyor?"
-"İlla önce ağaç, çimen, çiçek olarak mı geri geleceğim?"
-İnsan olarak geri geldiğimde yine kendi doğum günümde mi geleceğim?"
-Erkek olarak mı gelicem, yoksa bir kız olarak da geri gelebilir miyim?" vs. vs.

Bir yerlerde bir hata yaptım, bilmiyorum..belki bana da aynı hata yapıldı kimbilir?

Yanlız geçenlerde Arda ve Aylin arasında geçen bir diyalog içimi ferahlattı, gülümsetti, burnumun direğini sızlattı, gözlerimi yaşarttı ama ferahlattı...Arda'nın olumlu bakış açısı çok mutlu etti beni...
İşte o diyalog: (feysbuka yazmıştım, olduğu gibi kopyalıyorum)

Dün akşam Arda ve Aylin ellerini yıkamaya banyoya gittiler, kardeş kardeş. Arda büyük bir gururla abilik yapıyor. Genelde didişirler ya, nadir sakin anlardan biri...Arda Aylin'i yönlendiriyor, komutlar veriyor, bıdı bıdı muhabbet ediyorlar, kulak kesildim dinliyorum, birden muhabbet şöyle gitmeye başladı...

Arda: "Aylin, biliyorsun di mi anne yaşlanıcak ve bir gün ölücek"
Aylin: "Ölmesiiin, ben annemi isterim"
Arda: "Ama ölücek, anne babalar yaşlanıp ölürler"
Aylin: "Uhuhuuu, istemem ölmesin!"
Arda: "Ama üzülme Aylin'cim, o zamana kadar çok var, biz de çok güzel geçiririz bu zamanı, çok severiz annemizi, çok eğleniriz, o zaman ölünce üzülmeyiz, tamam mı?"
Aylin: "Hı hı, tamam, çok var, yaşasın!"
Arda: "Hem belki bir elma ağacına dönüşür, ne dersin?"
Aylin: "Elma, elmaa, çok severiiim!"
(Gülüşürler)
....
Boğazımda bir düğüm..Yüzümde gülümseme, gözümde iki damla yaş...
Çocuklar çok akıllı, çok hisli, çok sağduyulu, çok özeller...çok!



24 Eylül 2014 Çarşamba

Sistem-ül tedrisat, hayal kırıklıkları, MONED ama asıl Mutlu bir Keçi üzerine...

Bugün eğitimciler ayakta..Bir çok şehirden grev-yürüyüş haberleri, resimleri geliyor. Sistem ortada, üzerine dini dayatmalar, çıkarlara göre kapı aralamalar, rüşvet verip özele postalamalar, türlü hinlik, hainlik...Kokuşmuş, dökülen bir sistem..Nereden tutsan elinde kalan, elinde kalmayı bırak, endişelendiren korkutan bir sistem...

Öte yandan ilkokulun birinci sınıfında 3 haftalık tecrübesi ile okulu eleştiren oğlum.."Neden daha çok bahçe saati yok? Hep masa sandalye, çok rahatsız! Teneffüs ne saçma bir şey..Daha adımımı dışarı atarken zil çalıyor? Çizgi çalışmaları çok sıkıcı.." diye dertlenen Arda Totisi...


Anasının durumu ortada zaten..Arda dertlendiğinde ne diyeceğimi şaşırıyorum.. (Anasının durumunu bilmeyene, daha önce okumamış olana özet: TIK )

Tüm bunların karşısında alternatif eğitim için çabalayan bir kesimin varlığı!! Ne kadar umut verici!!

Aslında biz de kendi adımıza 2 yıl önce bir şeyler yapmak adına "elden geldiği kadar" çalıştık, çabaladık..Hala facebookda -2 yıldır aktif olmamasına rağmen- beğeni alan, sayfa üyesi azar azar da olsa çoğalan MONED o çabalar ile kuruldu. Güzel fikirler, umut dolu projeler, heyecan, istek, var olan sisteme isyan hepsi mevcutu. Mevcuttu da, olmadı, olamadı..Dernek, toplantılar, mail/telefon trafiği, milli eğitim ile görüşmeler, finans arayışları, bina bakmalar...Sonunda koca bir hayal kırıklığı!! Belki yeterince çalışmadık, belki doğru zaman değildi, belki doğru bileşenler bir araya gelememişti..Bilemiyorum... Zamanında hayli üzgün ve kızgınken, hayal kırıklıkları tavan yapmışken burdan zehir zemberek bir yazı yazasım vardı...Belki kendimi ancak böyle iyi hissedecektim, hırsımı, üzüntümü burdan verip veriştirerek çıkarabilecektim...Sonra zaman geçti...İnsanoğlu, zamanla unutuyor, alışıyor...O yazıyı yazacak halim de, nedenim de kalmamıştı...Sonunda baktım yukarıda yazdığım görüşü benimsemişim : Belki yeterince çalışmadık/istemedik..belki de "doğru/uygun bileşenler (kişiler, görüşler vs.) bir araya gelememişti...

(Yine benim eğitim ile ilgili eşsiz (!) deneyimlerim ve görüşlerim ile başlayan Moned semineri yazısı için TIK)


Çok uzattım, "netice" ye geleyim ben, nerden döndüm dolaştım Moned'e gittim, eskileri deştim?

Yakın bir arkadaşım, oğlunu Mutlu Keçi'ye göndermeye karar verdi, bu haberi okullar açılırken aldım ve çok sevindim.Daha önce konuştuğumuzda kararsızlardı, içimden inşallah denerler diyordum, kararlarını vermişler! :)

Bugün konuştuğumuzda ise duyduklarım daha da çok sevindirdi onlar adına! Çocukların meclis kurduğu bir okul..İsteklerini, istemediklerini demokratik olarak öğretmenlerle tartışan, konuşan, istedikleri atölyeleri seçebilen, hayat bilgisi dersini gezilerle gören, çizgi çalışmasına müzik ritimleri ile giriş yapan, çıplak ayaklı öğretmenleri ile bahçede tozun toprağın içinde futbol oynayan çocuklar...En önemlisi, arkadaşımın oğlunun her gün eve; "Okul harika bir yer!" diye gelmesi...Onlar adına çok ama çok mutlu oldum, umut doldum! :)

Yani..bizim başaramadığımızı birilerinin başarması ve benim çok yakınımdan birinin bundan sebeplenmesi çok mutlu etti beni. Kendi adıma, çocuklarım adına ne kadar hayal kırıklığı yaşamış olsam da...çabaların sürmesi, hayat bulması ve yakınımdan teğet geçmesi çok kıymetli!

Bu kadar..Yazının ana fikri bu idi :))


Ankara'da seneye açılması planlanan Meraklı Kedi ilkokulu için: TIK


Not: Ne dellendi bu? Ne demeye deşti eskileri? diye kumkumlananlar olabilir..tekrar hatırlatayım; aldığım güzel bir haber ve mutluluk birden hatırlattı ve yazdırttı, başkaca hiç bir sebep yok! ;)


26 Ağustos 2014 Salı

Okul önlüklerinde; Balinler!!!

Okulların açılmasına az kaldı..
Arda ilkokula başlayacak..
Kalbim pıt pıt..yok..güm güm atıyor...
Bilen bilir, okul ile imtihanım çok zordu..

Eylül ayında dönen reklamları hatırlar mısınız o zamanlar?
"Okul önlüklerinde Balinleriz...Lay lay lom...Balinleriz Heyy!!"
Yüreğim sıkışırdı..İçim kararırdı duyunca o nameli önlük reklamını..

Hala fena oluyorum o günleri hatırlayınca...
Bir uzman ile bir vesileyle sohbet ederken benim bu okul fobimi deşti..
Bir dolu soru sordu..Cevapları genelde evet..
"Tanımlanmamış öğrenme güçlüğü" vardı büyük ihtimalle bende..
Eskiden "dalgın" veya "tembel" diye hatta ileri gidip "salak" diye etiketlenen çocukların çoğunda olan bir şeymiş..
Anlattı teknik olarak da..işte beynin loblarında bi takım karmaşıklıklar filan..tam hatırlamıyorum..
Bak buna da yoğunlaşamamışım o an!! :)))

Öğrenme güçlüğü olup çok yetenekli mimar olabilir mesela bir kişi..görsel hafıza filan hepsi apayrı şeyler...
Neyse ben de evet dalgındım..tembeldim..her türlü etikete okay...Ama salak değildim abicim..Ben asla çarpım tablosunu öğrenemedim, daha önceki okulla ilgili yazılarımdayazmıştım...Hala da bilmem..Ama bakın geçen gün feybukta ne gördüm..seyredin videoyu bişi dicem!!


la table de multiplication hyper symple



Ahanda ben bu mantığı ilkokul 5 de çözmüştüm abicim! Vallahada billahada...Anadolu Liseleri/Özel okullar sınavlarında "Başla" gongu çaldığında ilk iş bu tabloyu yazmıştım müsvette kağıdıma..Ordan soru gelirse bakıp yazıyodum :))
Yaaa işte bööyle, akıllı karıyım vesselam da işte türk eğitim sistemine emanet edilmiş çaresiz bir öğrenme güçlüğü vakasıyım o kadar!!
Kimbilir ne mimarlar ne avukatlar ne doktorlar çıkacaktı bünyeden de..olmadı işte, sistemin suçu!!
Aslında ben sporcu kimliğimle devam edecek tiptim tam..En şaaşalı döneminde ÖYS ye hazırlık diye dersane-gözleme-hamburger-sakarya caddesi piyasası çerçevesinde yüzmeyi bırakıp 10 kilo alıp, o dersanede gördüğü hiç bir haltı hatırlamayıp sadece dil puanıyla üniversiteye girecek bir dilci olmamalıydım..O dönemi daha da sporla geçirip yurtduşındaki emsaller gibi bir 5 yıl daha devam edip, sonrasında işi başka boyutlara taşıyabilseydim keşke..Ama işte bunlar da hep sistemin suçu..Kahrolsun baĞzı eğitim sistemleri ve onları icat eden devlet politikaları!!!

Ne diyorduk nereye geldik...İşte bu duygular içerisinde oğlunu okula başlatan bir ana olarak..Allam yaleppim ne olur genlerinde bana çekmemiş olsun diyorum, duyduğum olumsuz hisleri yansıtmamak adına kendime iyi bir teatral performans diliyor, tüm okullu bebelere bol şans ve zihin açıklığı temennisinde bulunuyorum..
Hadi selametle yavrular ;)

4 Temmuz 2014 Cuma

Haminine mayosu ile imtihanım!

Tatile gitmeden önce, ömrümde bir "ilk"e imza atıp, 2 doğumla "hafiften" (hafiften?? polyanna misali!!) bozulmuş karnımı saklamak amacıyla aldığım tek parça mayonun (yüzücü mayosu değil elbette, bildiğin haminine mayosu! hani şu straples, göğüs bölümü biraz drapeli, istersen boyundan bağlayabildiğin, siyah, dümdüz,bacak oyukları çok oyuk olmayan, sırtı neredeyse nah ensene kadar kapalı "o" mayolardan!) durduğumuz ilk koyda tahminen rüzgar ile uçup gitmesini ve tüm dalgıç cihazları (gözlük-şnorkel) ile aramalara rağmen bulunamamasını evrenin bana bir işareti olarak görmeye karar verdim. 

Şöyle bir not var işaretin ucunda: "Itır kızım, kafayı mı yedin? Ne işin olur haminine mayosuyla? Sen üçgen bikini giyecek adamsın, göbeğe bakıp dedikodu yapacak kadının alnını karışla, hin hin gülecek herifin koca bira göbeğine kaş göz çizip dalganı geç! Hadi ben bu mayoyu ortadan kaldırıyorum, hadi yallah, bak keyfine!


Paralel evrende işi bilen birileri muhakkak var anacım!! ;)

1 Mayıs 2014 Perşembe

Yardımcı değil..Eşit katılımcı!!!!


1 mayısı evde yazlık-kışlık yaparak, dolapları silip yeniden yerleştirerek, evi derleyip toplayıp, sonra yeniden derleyip toplamakla (domestik hayat evde çocuk varken pek zor şekerim..hep sil baştan!) geçirdikten sonra düşündüm...

Aslında önceki geceden üzerime kalan akşamdan kalmalıkla pek düşünecek halim yoktu ama düşündüm..Öğleden sonra daha iyi çalışmaya başladı kafa, o zaman başladım düşünmeye...

Hurç açma ve yerleştirmeler arasında sürekli bayram olması gereken günün nasıl eziyete ve rezalete dönüşt(ürüld)üğünü, çoluk çocuğun gaza boğulup evlerinden çığlık çığlığa kaçmalarını seyrettim gözlerim yaşlı...

Ülkenin, siyasetin, özellikle son bir yıldır yaşananların değerlendirmesini yapmayacağım burda..Zaten hala yerine tam gelmemiş kafam da müsaade etmez buna :)

Kısaca değinmek istediğim şey...Ev içindeki iş-emek bölüşümü ile ilgili bir nokta..sevmediğim bir anlayış...

"Ama çok yardımcı?!"

O kadar yerleşmiş ki kadının asıl görevinin kısaca "domestik" olarak adlandıracağım işler güruhu olduğu ve erkeğin asıl görevinin para kazanmak eve ekmek getirmek ve evde de "eh haklı olarak dinlenmek" olduğu, en eğitimli kesimde bile, erkeğin evdeki iş bölümüne sadece "yardımcı olması" çok takdir edilen ve eşi tarafından gayet yetinilmesi gereken bir durum olarak görülüyor.
Pardon ama eşlerin ikisinin de sabahtan akşama çalıştığı ve eve aynı zamanlarda yorgun argın geldiği bir düzende ne yardımından bahsediyoruz allasen? Yardım diyerek asıl yükü gene kadının omuzlarına yükleyip, erkeğe bir bölüm işi "lütfen" vermiş ve akabinde

-"Yardım ettim ya Nuriye işte, pöööff!"
-"Tamam Necmi tamam, ben hallederim!! Sen git gazeteni oku!" tartışmasına davetiye çıkartmış olmuyor muyuz??

Memo gerçekten "yardımcı" bir eştir. Kayınvalideme burdan da teşekkür ediyorum, gerçekten çok paylaşımcı, kadın erkek eşitliğini gönülden hisseden bir evlat yetiştirdiği ve elini yatkın kıldığı için..Kimi zaman benim dırdırlanmalarımla, yada dürtmelerimle olsa da, her daim..yok çok iddialı oldu...genellikle ev işlerine katılır, işi paylaşır. Çocukların kıyafetlerinin yerlerini pek bilmez, yemek sonrası mutfağı toplamayı sevmez (hele bitmiş veya küçük kaplara alınmış tencereleri yıkamak en fenası!!) çamaşır asmaktan veya toplamaktan köşe bucak kaçar ama allah için geri kalan kısmı bölüşür benimle..Peki evin anasının, kadının neden sevmediği işlerden köşe bucak kaçmaya hakkı yok??

En yakınımda, ev hallerimizi bilen çok insandan duydum; "Ama Memo yardımcı şekerim!" lafını..Öyle bir tonla söylenir ki bu cümle; hani "Ehh sen de! bulmuş bunuyorsun, konuşma şımarık şımarık, hadee!" gibi bir anlam çıkar..

Belki bu yazıyı okuyup yine aynı anlamı çıkaracak çok kişi olabilir.."Ulan bizimki tv nin önünde deviriyo küfeyi, her iş üstümde, bu da gelmiş burda vit vit adam tencere yıkamıyo diye ayar çekiyor" diye düşünen olabilir. 

Ama işte bütün bunlar; domestik hayatta kadına esas rolü, erkeğe ise -topluma, coğrafyaya göre- ya hiç bir rol biçmeyen yada sadece figüran rol yakıştıran kafaların ve kabullenişlerin sonucu oluyor.

"Yuvayı dişi kuş yapmaz mirim!" 

Eskidenmiş o işler..Roller, hayat şartları, ekonomik dengeler her bir şey bambaşka ikenmiş...
Evet özellikle çocuklar konusunda kadının rolü ister istemez çok daha fazla ama bu demek değildir ki; erkek kişisinin eline tuvalet fırçası yakışmaz, bebek totosundan kakalı bezi alamaz, aynı anasının yaptığı gibi banyo sonrası kaçmaya debelenen çocuğu bacak arasına kıstırıp kremleyip mis gibi giydiremez, ocağın başında belinde önlükle tarhana çorbası karıştıramaz? (sadece havalı salatalar yapmak ve mangal başında bira ile dostlara şen şakrak et pişirmek yetmez!) Yada ne bileyim şööyle sakız gibi olmuş çamaşırı pof diye havalandırıp çırparak tele asmak bence ultra bir hava verir evin erkeğine..Vermez mi hanımlar hı? ;)

Daha uzatmak isterdim de..akşamdan kalan bünyeye bir ağırlık çöktü..Genel olarak böyle birşeylerdi ama işte...
Yazıyı bitirirken dün benimkiyle çakışan programını iptal ederek evde kalan, yavrularıma bakan ve pek eğlenceli bir gece geçirmeme vesile olan kocama teşekkür eder, bugün yaşadığımız şirin atışmalar neticesinde ortaya çıkan bu (kafamda hep olan ama bir türlü yazma fırsatı bulamadığım) yazıyı kendisine ithaf ederim :)


14 Mart 2014 Cuma

Her türlü hile hurdaya karşı..damlaya damlaya göl oluruz ;)

Demokrasi ve Adalet Gönüllüleri ile Güç Birliğinin desteklediği, İstanbul'daki Oy ve Ötesi oluşumunun kardeşi Ankara'nın oyları sitesinden sandık gönüllüsü olmak için kayıt yaptırmıştım.

Bugün bu eğitim çağrısı maili geldi.

Ekibin sorumlularından biri ile görüştüm. İsteyen herkesin eğitimlere gelebileceğini, daha önceden siteden kayıt olmamış olsa bile, eğer sandık başında görev almak istiyor ise, o gün eğitim sırasında da kayıt olabileceğini söyledi.

İlgilenen olursa diye burdan da duyuruyorum..

Se.çim çok önemli, oy kullanmamız çok çok gerekli, eğer yapabilirsek sandık başlarında gözlemci-gönüllü veya görevli olmamız hilenin hurdanın gani olduğu bu ortamda çok çok çok önemli...

Oluşumun sitesi: www.ankaraninoylari.org

Maili paylaşıyorum..


Değerli Ankara Gönüllüsü,


30 Mart Yerel Seçimleri çerçevesinde yapmış olduğumuz organizasyona istinaden yapacağımız sandık müşahitliği eğitimlerimiz 15 Mart Cumartesi ve 16 Mart Pazar günü iki ayrı adreste gerçekleşecektir. Bu iki günden herhangi birine katılabilirsiniz.

15 Mart 2014 Cumartesi: Çayyolu Semt Meclisi Binası, Çağdaş Market arkası, Ümitköy Opet yanı
16 Mart 2014 Pazar: Necatibey Cad. No:38 8.Kat Kızılay

Eğitimler belirtilen 2 tarih için de 3 ayrı seansta düzenlenecek olup, size en uygun olan saate katılım sağlayabilirsiniz.
Eğitim Saatleri:

13:00 - 14:00
14:00 - 15:00
15:00 - 16:00

Eğitime gelirken, oy kullanacağınız sandık bilgilerinin detaylarını yanınızda bulundurmanızı önemle rica ederiz.
Müşahitlik kartlarınız, eğitim günü tarafımızdan takdim edilecektir.

Saygılarımızla,
Ankara'nın Oyları Ekib.

27 Şubat 2014 Perşembe

işte öyle bişeyler...

25 şubat 2014 salı günü paraların nasıl boşaltılacağı hakkındaki baba-oğul telefonunun ortaya çıkmasından sonra ofiste yazdığım bir feysbuk postunun biraz genişletilmişidir..

Ofiste usul usul çalışıp, mırıl mırıl "darma duman" dinliyorum. Çok sakin görünüyorum, tıkır tıkır klavye sesi karışıyor Kaan'ın sesine..Kapının önünden geçip selam çakanlara gülümseyip selamlarını karşılıyorum..Dingin ve usluyum..Öyle görünüyorum..

İçimdense öyle bir zıplamak geliyor ki, kağıdı kalemi fırlatıp, klavyeyi elimin tersiyle itip, müziği köklemek, zıplamak, dansetmek hatta koşmak, biryerlere koşmak deli gibi..çarpmak, evet evet, çılgın gibi pogo yapıp canımı acıtacak şekilde çarpışmak birileriyle.. Bir kaç çakasım var aslında birilerine..şöyle içimi boşaltasım,  nefretimi kusasım, böğüresim var...

ODTÜ'ye gidip (*) avazım çıktığı kadar "HIRSIZ VARRR!" diye bağırasım var, birilerine kafa tutasım, tartışasım var.. Dans edesim, zıplayasım var, kaslarım acıyana, kan ter içinde kalana kadar zıplayasım koşasım var...

İçesim, sürekli gülesim, konuşacak derman bulamayana kadar, iki çift kelimeyi birbirine eklemeye halim kalmayana kadar çok gülesim var...

Dışarıdan çok sakinim, usul usul çalışıyorum..uslu uslu oturuyorum masamda...Ama içimde bir şeyler patlıyor..

Ahh, delirmenin eşiğine gelmeler...Gündemi takip etmemeli..Çatlamış ar damarlarına, unutulup gitmiş utanma duygularına, yüzsüzlüklere, eşitsizliklere, yalana dolana kafa takmamalı..sadece müzik dinlemeli...

"Adamı başından vurmalılar ki

 Senin için ölsün yarınlar
 Silahı elinden almalılar ki
 Faili meçhuldur desinler
 Oteli kökünden yakmalılar ki
 Senin için ölsün yarınlar
 Kitabın içinde kalmalılar ki
 Faili meçhuldur desinler

 Yolunu bekler, yine köpekler
 Yolunu gözler, yeni köpekler
 Adını saklar, yüzünü gizler
 Yolunu bekler, yine köpekler "

(*) An itibarı ile adını malazgirt koydukları "kıyım otobanı" nın açılışı dolayısı ile hakikatli bir protesto ve direniş vardı ODTÜ'de..

Duman - Köpekler

izlesene.com
 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...