29 Mayıs 2012 Salı

2 numara 1 yaşında!

Geçen sene bugün, yine bu saatlerde, 01:00 civarı başlamıştı sancılar..
Akşam 08:20 de de teşrif etmişti Aylin kız..
Nasıl geçti anlamadım 1 yıl..
Tek bildiğim zor ama keyifliydi..Ve 2 bebe demek bol hastalık demekti :)

Aylin kız..İyi ki nasıl olduğunu anlamadan teşrif etmeye karar verdin..İyi ki aramıza katıldın..
Bambaşka karakterinle bizi şaşırtmaya, güldürmeye devam ediyorsun..
Unuttuğumuz bebek hallerini doya doya yaşatıyorsun..
Büyüyünce nasıl olacak? diye ayrı bir heyecan duymama sebep oluyorsun..

Bir de kız anası yaptın ya beni...sırtım yere gelmez artık benim..
:)

İyi ki doğdun Aylişkam, kıçı pireli kızım, hacıyatmazım; harika bir yaş dilerim sana, daha az hastalık, bol eğlence, az düşüşlü yürüme çalışmaları, çok çok kelime ve köpekli kedili kuşlu park maceraları...Senden de bir tek isteğim var..Bu yeni yaşında sofrada azıcık daha fazla oturmayı dene olur mu? :)

Nice senelere!

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Bi aşık olup geliyorum..!

Hani "bi arkadaşa bakıp çıkacaktım" geyiği vardır..
Arda için aşk ne demek tam bilmiyorum ama bunun gibi çabucak yapıverilecek bir şey, yada araya sıkıştırılıverlicek bir olay galiba..

Cumertesi Mogan'dayız..Dragon bot antremanı için..
Çalışma bitti..herkes dağılıyor..
"Haydi gidiyoruz Arda" dedim..
"Dur" dedi.."...bi Mrs. Selin'e aşık olayım da, öyle..."

Ve Selin' e doğru yöneldi, biz aramızda gülüşüp kendisine şefkat kusunca utandı ve kaçamak bakışlar atarak hızla ortamdan uzaklaşırken Selin' e hızlı bir öpücük fırlattı..

Akşam yatış öncesi sohbette lafı bilerek oraya getirdim..
"Sen ne olacaktın Mrs. Selin'e?"
"Aşık olucaktım.."
"Aşk ne demektir Arda?"
"Beraber gemiye binmektir"

:-)



Öğretmenim canım benim..Haydi gemiye binelim! :)


24 Mayıs 2012 Perşembe

Arda bu, döver de..sever de...

Narkozdan nasıl uyanırsınız? Ağlayarak, üşüyerek, bağırıp çağırarak, sakince içinize dönerek?
Arda döverek uyanıyormuş, bunu da öğrenmiş olduk bu ameliyat vesilesiyle!
Evet evet dövdü..Kimi mi? Tabii ki ana-babasını, kimi olacak?!
Ama en çok anasını..Bilinçaltında ne büyük nefret besliyormuş bana bu cüce meğer?

Narkoz sonrası hariç herşey çok kolay oldu aslında. Hastaneye gidişimiz, aç olmasına rağmen güle oynaya bekleyişimiz, sıramız gelince yeşilleri giyişimiz, hemşirelerle sohbet, steteskopla herkesin kalbini dinleme...Hele sakinleştirici midir nedir, o zımbırtıyı içince bir güzelleşti seninkisi, sanki bir ufak devirmiş gibi leyla oldu. Çok şirindi, sürekli gülümseyen bir pelte! :)

Yolladık leylayı ameliyathaneye..Yarım saat sonra burda olun dedi doktorumuz. Bir şeyler atıştırıp bi koşu döndük ama bekle bekle...2 saat sonra aldılar içeri...Ağlıyordu Toti'cik. Ayılmaya çalışıyordu. Ağlama da denemez aslında, haykırıyordu. İlk başlarda kucağımda tuttum ama yavaş yavaş tutamaz oldum. Ne kucakta durmak istiyor ne sedyede..Derken daha çok bağırmaya başladı, zaptedemez olduk. Ayakkabıları giyip gitmek istiyordu besbelli, atıyordu kendini aşağıya..Basabilse, denge sağlayabilse bildiği -bilmediği- tüm küfürleri sayıp çekip gidecek...Derken vurmaya başladı bi bana bi babasına..Derken ikimizin de sırayla boğazına yapıştı! Kin, nefret, intikam!

"En çok beni dövüyor, ben biraz çıkayım bari" diyerek ve yanaklarımdan 2 damla yaş süzülerek kendimi dışarı atmamla uyuması bir olmuş...Pek sevindim ben tabii...Hem o dinlenecek, toparlayacak (demişlerdi narkozdan kurtulmanın en iyi yolu uyumak diye) hem biz sakinleyeceğiz, hem de orada oynadığımız tiyatro bitecek ve millet önüne dönecek diye. (Bayılıyoruz gözümüzü dikip insanların zor durumda olduğu anları dibine kadar seyretmeye!!) Neyse uyanması için beklerken biraz gergindim ne yalan söyleyeyim, dayak devam eder mi diye! :)

Pamuk gibi uyandı kuzucuk! Sonrası da pamuk gibi geçti. Ne bir kez ağrıyor dedi ne bir şey. Eve dönünce dondurma götürdü bol bol, akşamına mercimek çorbasına hayır demedi. Ertesi gün akşam ise balık ve makarna lüpletti...O kadar sıkıntılı post-op. süreçleri dinlemiştim ki, şaştım kaldım..Demek ki her bünye, her vaka cok farklı..Bir de genetik kodlar var belki de..Bunun anası da aynı ameliyattan hemen 24 saat sonra mutfakta bulgur pilavı kaşıklarken yakalanmış :)

Şimdi daha önce sıkça duyduğum "Ayy ameliyattan sonra gör bak nasıl serpilecek, nasıl semirecek!" tezlerinin doğruluk oranlarını saptamak için bekliyorum..Ama ondan önemlisi hakikaten evdeki horlama sesi azaldı a dostlar...O nasıl bir geniz etiymiş ki daha 4 yaşına gelmemiş bebe 44 yaşında, şişman ve düzenli alkol alan koca adam gibi horluyordu, apne oluyordu! Bu arada bir süre pisinlerden uzak kalacak, ama sadece 4 hafta. Kulak zarına ufak çizikler atıldı cünkü. Sevgili doktorumuz Demir'i ameliyathane kapısında sıkıştırıp "Noolur çok gerekmiyorsa tüp takmayalım, bak okulda yüzmeye başladılar, yeni bir Phelps yetişiyor, aman gözünü seveyim yüzme kariyerimizi başlamadan bitirme!" diye yakarmam işe yaradı sanırsam :) 

Öyle böyle geldi geçti...geçireceği en büyük operasyon bu olsun işallah...tık tık tık! (Tahtaya vur sesi)

Kıssadan hisse 1: Çocuğunuz narkozdan her türlü uyanabilir, hazırlıklı olun. Bilin ki o an hiç bir şeyi bilinçli yapmıyor ve sonradan hatırlamayacak. Sakin kalmaya özen gösterin, üzerinize alınıp benim gibi japon çizgi filmi kıvamında gözlerinizi titrete titrete ağlamayın...Yavrunuz biraz daha büyükçeyse darbelerden korunmak için ekstra hazırlıklı olun.

Kıssa-hisse 2: Dondurma candır! Çocuklara verilebilecek en masum, en faideli tatlıdır. Yaz kış tüketin, ameliyat filan beklemeyin, bebenizle oturup kaşık kaşık götürün! 

Kaptı yine steteskopu!

"Bebem doktor olsa keşke" kompleksimin kaşındığı dakikalar

17 Mayıs 2012 Perşembe

Bitti gitti

Ameliyathane kapısında beklemek zormuş..
Anesteziden çıkış daha da zormuş..
(Dövdü beni..bildiğin sille tokat..bir de boğazıma yapıştı, gücü olsa ümüğümü sıkacaktı!)
Aklınızda olsun...anesteziden çıkarken en iyi şey uyku..
O korkunç 40 dakikadan sonra gelen 40 dakikalık uyku sonrası pamuk gibi uyandı...
O pamuk olunca benim gözüm de yavaş yavaş etrafı görür oldu..
Görmez olaydı..
Çocuklar, bebekler hep iyi olsun, en fazla bademcikleri alınsın..
Çaresi olan ufak hastalıklardan başka bişi uğramasın onlara..

Arda ve operasyonu hakkındaki detaylar pek yakında..

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Arda cephesinden..

Arda totisi bu aralar neler diyor, neler yapıyor...(Okul aktivitesi yazmaya alışmışım son zamanlarda, nasıl giriş yapayım bilemedim!) Aslında aklımda daha çok şey vardı ama yazmaya başlayınca hiç birisi gelmedi...Hatırlayabildiğim bir kaç beni güldüren/şaşırtan anektod:

*-"Arda hadi yatma vakti geldi.."
  -"Daha diil anne, uff..kafayı mı yedin sen?"
  - ....... ?!?!


*Bu ara yaşlanmak/gençleşmek kavramlarına taktı kafayı:
 -"Ben gençleniyorum di mi anne? Her gün gençleniyorum...Ama en gençlenen Aylin..dimi?"


*Montessori eğitimi iliklerine kadar işleyen Arda çalışmalardaki mantığı hayatının her alanına yayar:
  Bir akşam tırnaklarını keseceğim, bana yakın ayağını tuttum, kolayda küçük parmak var, ondan başlayacağım, tam makası tırnağa götürürken, aniden:
 -"Hayıııl anneee!" diye bağırır,
 -"Ay, ne oldu? Ödüm koptu!"
 -"Küçük palmaktan başlanmaz, büyükten başlaman lazım, aynı kahvelengi basamaklar gibi!!"


*İtiraf ediyorum bazen yemek konusunda ne Montessori tanıyorum, ne bir şey..Bildiğin tehdit, gözdağı takılıyorum bir şekilde, özüme dönüyorum. Geçenlerde yoğurt yemesi için bir taktik geliştirdim, soyadı Yoğurtçuoğlu ya, "İbrahim dede yoğurdunu  yemeyenlerin soyadını geri alıyormuş" dedim, acayip tuttu, bir kaç gün hapur hupur yedi yoğurtları. Geçen gün abanıyor ekmeğe, yine aynı tehditi savurdum : "Ekmeği değil yoğurdu ye, bak İbrahim dede...."
-"Ben zaten Youtcuoğlu diilim, ben ekmekçibaşıyım, Arda Ekmekçibaşı!"
Çok güldüm buna ama bu taktik de bu şekilde bir yerimde patlamış oldu!

*Rakamlarla çok haşır neşir bir müddettir. Sürekli gördüğü rakamları okuyor, çift haneli olanları soruyor: "Beşle sekiz yanyana gelince noolur?!" gibi...Bir de deli gibi araba plakası okuyor, her an her yerde..Plakadaki harflerden bildikleri varsa (Arda'nın Aaaa'sı gibi) baştan sona okuyor ama ortadaki 2 harfi de tanımıyorsa şu şekil okuyor:
Mesela 06 DK 2657
" Sıfıl Altı Ik Bık  iki, altı, beş, yedi."

Bir de son havadis verelim: Şu yılan hikayesine dönen genizeti bademcik ameliyatı perşembe günü nihayet gerçekleşecek. Geçen cuma pre-op. analizleri yapıldı. Pazartesi günü de ameliyat günü verildi..Heyecanlıyım, biraz da korkuyorum. Tabiiki ameliyat sağlıkla geçsin, bitsin başka bişi istemem ama sonrasını da düşünmeden edemiyorum..Ağrı, sızı, yutkunamama ve haliyle bol sıkıntı, vızırtı, kapris..Tecrübe eden anneler anlattı valla, ilk 2 gün verilen dondurmayı bile istememiş, açlık grevi yapmış onların cüceler..Bir yandan da kucağımdan inmeyen öbür cüce..Neyse bir şekilde atlatacağız ve artık Arda cücesi her ay beta olmayacak, horlamayacak, burnundan nefes alabilecek, daha huzurlu uyuyabilecek..

Ameliyatı tecrübe etmiş anne-babaların yazacakları deneyim, ipucu ve taktik yorumları başım üstünedir!!


Minik elcağızlarla boyanmış önlük aneler günü hediyemin ta kendisidir!

Kurabiye yapmanın raconu çiğ hamuru ha bire tırtıklamaktır!

Kafa yaran taş kurabiyeler!!

14 Mayıs 2012 Pazartesi

İkincilerin kaderi...

..survivor olmaktır...büyüğün elinde oyuncak olmaktır...arada bir şiddet görmek...kuytuda itilmek yada ısırılmaktır..ama (galiba) en iyi oyun arkadaşı olmaktır...(galiba diyorum, zamanla göreceğiz..)


Dönmedolap from Mehmet Yogurtcuoglu on Vimeo.

11 Mayıs 2012 Cuma

Bu sefer ben davetliydim!

Bu ara hep okul etkinliklerinden gidiyorum ama ne yapalım okulumuz bu ara pek aktif bir döneme girdi.
Gecen hafta anneler günü dolayısıyla hafta boyunca anneler ve çocukları arasında çay partileri yapılacağı, uygun gün ve saat belirtmemiz gerektiğine dair bilgi notlarını almıştık. Benim günün perşembe, saatim 10:45 olarak ayarlandı. İş yerinden 2 saatlik iznimi aldım, bir buket çiçek ve foto makinamı kapıp yollandım okula!

Beni resepsiyondan almaya geldi, suratında koccaman bir gülümseme. Sınıfa çıkarken karşılaştığımız herkese "Baak, annem geldi!" diye beni gösterdi, gururla, mutlulukla. Sınıfa girdik herkes yayılmış çalışma yapıyor. Kimi bakıp çalışmasına geri döndü, kimi el salladı, kimisi -daha muhabbetli olduklarımız- "Arda'nın annesiiii!" diye yanımıza geldi.

Elele çay içeceğimiz masaya doğru ilerledik, oturttu beni minik sandalyeye ve başladı sofrayı kurmaya. Fincanları, tabakları taşıdı, dizdi, mutfakta öğretmeniyle meyve çayı hazırladı, minik bir demlikte masaya getirdi, servis yaptı, tabaklarımıza birer kurabiye koydu ve başladık sohbet edip çaylarımızı içmeye..Tabii ki  meraklı arkadaşlar tarafından ziyaret edildik ve ben hepsinin annesinin ne zaman geldiği/geleceği konusunda bilgilendirildim :)

Çaylar bitince bana çalışmaları, materyalleri gösterdi,  en sevdiklerini beraber yaptık..Tanımadığım bir sürü materyal öğrendim, çok hoşuma gitti...Son olarak bize ayrılmış olan kurabiye hamurlarını şekillendirip, isim etiketlerimizi üzerlerine takıp fırına verdik. Bu sınıfta herkes kendi totosunu toparladığı için çay partisi masamızı da toparlayıp bulaşıklarımızı yıkadık (ben kendiminkileri yıkadım, Arda kendininkileri) ve bu harika faaliyette bitmiş oldu..Ben mutluluk sarhoşu sınıftan ayrılırken Arda çok sevgili Alican'ı ve Dicle ile kudurmaya başlamıştı bile..














9 Mayıs 2012 Çarşamba

17,5

Evimin salonunda tam 17,5 cüce vardı..Evet yarım ölçek olan bizim Aylin kız...
Çok heyecan yaptım gelişlerini, sanırım o yüzden çocuklara acı limonata içirdim..

Düşündükçe hala kendime feci kızıyorum..
Sen tut, sulandırılacak konsantre limonatayı olduğu gibi koy çocukların önüne!!
"Az yollamış" diye içinden kayınvaldeye hayret ve teesüflerini yolla,
Bebeler "Acı buuu!", "Sevmediim!", "Kötü limonataaa!" dedikçe de mevzuya uyanma,
"Ay öyle mi? Dur, bi gülümse bakiim" diye diye fotoğraf çekme peşinde koş..
İçinden de "Amma kaprisli bebeler yahu!" diye at, tut..

Bi tadına bakar dimi insan???

Hayır bi şişe caaanım Mersin limonundan yapılma konsantre limonata da döküldü gitti..
Tam da voktalıktı aslen, şu yaklaşan yaz günlerine yaraşır kıvamda..

Onun dışında çok güzeldi, rüzgar gibi geçti..kasırga diyelim, daha uysun!
Çil yavrusu gibi dağıldılar etrafa..Herşeyi kurcaladılar..
Ama "Eller yıkanacak" deyince öğretmen, tuvaletin önünde kuyruk oluverdiler..
Masaya oturunca tüm servisin bitmesini beklediler, öğretmen start vermeden ellerini tabaklarına sürmediler..
Arada bir tane ispiyon duyuldu tabii: "Ööretmenim filanca yiyoooo!!!"
 :)

İkindi kahvaltısından sonra Arda odasını göstermek istedi..
Normalde en fazla 4 kişi girilebilen Ikea çadırda bir ara 9 düdük vardı!!
Yemin ederim çadırın hafiften havalandığını gözlerimle gördüm!!! :)

Aylin şaşkındı, uyku vakti olduğu için de biraz mutsuzdu..
Yine de cücelere gülmeyi, aralarında emeklemeyi ihmal etmedi..
Bir kaç tane kız bayıldı Aylin'e..
Sürekli sevdiler, ellediler..
Oğlanlar? Hiç sallamadılar..
Onlar Arda'nın arabalarına yumuldular..

Son söz:
Eskiden pek çocuk sevmezdim ben...
Şimdi bayılıyorum onlara...Hele Arda'nın arkadaşlarını pek çok seviyorum..
Bir daha gelsinler..
Söz bu sefer limonatayı sulandırmayı unutmayacağım!!!!!

3 Mayıs 2012 Perşembe

Okul gezisi

Yarın çok mühim ziyaretçilerimiz var bizim, aslında Aylin'in.
Evimizin salonunda 18 tane cüce fink atacak!!
Aylin görücüye çıkacak!!

Daha 15 günlük plan geldiğinde bu cumanın gezi konusunu okuyunca içimden düşünmüştüm "Acaba bize mi gelseler?" diye..
Daha düşüncenin sonuna soru işaretini koyarken içimden...Telefonum çaldı; Selin!!!
"Bu cumanın gezi konusunu okudun mu? Size gelebilir miyiz???"

 :)

Arda sorup duruyor; "Anne, alkadaşlalım ne zaman Aylin'i göömeye geliceeek?"

Aylin hayatının şokunu yaşayacak heralde, 18 cüce kendisine bakacak, elleyecek!!! :)

Heyecanlıyım yine..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...