29 Şubat 2012 Çarşamba

Anket

Ekoanne den kopya çektim, Arda' ya anket yaptım! Yaparken de ortaokuldaki anket defterlerimiz geldi aklıma; genelde kız nüfus tarafından hazırlanırdı, büyük metod defterlerine bi dolu soru yazılır, sayfalar itina ile süslenir, çıkartmalar, kenar süsleri vırt zırt, sonra da arkadaşlara, beğenilen çocuklara, yan sınıftakilere filan verilir, cevapları beklenirdi, en heyecanlı kısım tabiiki beğenilen çocukların cevapları olurdu. Bütün kanka kızlar tuvalete toplaşıp ciyak ciyak bağırışıp sevinç çığlıkları atarak cevapları okuduğumuzu hatırlarım, ne komik! Birden Arda'yı lisede filan hayal ettim de, kızlar mızlar, offff...... :)

Neyse bu tatlı nostalji rüzgarını bırakıp geçiyorum sorulara ve Arda'nın cevaplarına. Parantez içleri ve gülen suratlar benim eklemelerim. Sorarken hiç bir yönlendirme yok (3 tane makarnalı cevapta soru yinelemeler hariç). Soru-cevap..gayet net! :)

Adın ne? - Arda Youtcuoolu
Kaç yaşındasın? - 3
En sevdiğin renk? -  Blue
En sevdiğin oyuncağın? - Arabam (Space car)
En sevdiğin meyve? -  Makarna
 - Arda'cım makarna meyve mi?  - Portakaaal! (Hayatında bir kez yeseydi bari!!)

Akşama ne yemek istersin?  - Makarna
 -Başka?  - Köfte
En çok hangi kıyafetini seviyorsun?  - Canavarlı tişöltümü
En sevdiğin oyun?  - Aylin'i oyalamak  (!!?? Puhahahah :-) )
En çok kiminle oynamayı seviyorsun? - Alican ve Isidore
Okulda en sevdiğin çalışma nedir?  - Ekmek çalışması (ekmek kesme çalışması)
Öğretmeninin adı ne?  - Mrs Selin, Mrs Sıla, Mrs. Aynur.
En sevdiğin hayvan?  - Köpek
En sevdiğin şarkı?  - Make a book
En sevdiğin kitap?  - Dinazor tipakım
En iyi arkadaşın kim?  - Isidore ve Alican
En sevdiğin tatlı:  - Makarna tatlısı
 -Arda'cım o nedir?  - Çekirdek!
En sevdiğin çizgi filim?  - Şimşek McQueen
Dışarıda en çok yapmayı sevdiğin şey?  - Kartopu oynamak
Gitmeyi en çok sevdiğin yer?  - Okul  (umarım öğrenim hayatı boyunca bu soruya hep bu cevabı verir!)
En sevdiğin içiecek? -  Şimşek Mcqueenli süt (bir kez babaannede içti ve filim koptu, en son marketlerde tükenmiş dedim, sormuyor!)


Evde ne yapmayı seviyorsun ? - Kule  (legolarla gökdelen diyelim!)
Büyüyünce ne olmak istiyorsun?  - ARDA!   :)
En sevdiğin çiçek?  - Gül çiçeği
En güçlü kim? - Dinazor ve anne   :)
En güzel kim? - Aylin, anne, baba  :)

Sıkılır, ortada bırakır sanıyordum, hiç öyle olmadı! Acayip eğlendi, hoşuna gitti. Daha sorsam daha cevaplardı yani. Ben de zaman geçtikçe sorarım diye düşündüm, zaman içindeki değişik cevaplar hoş olabilir.

En sevdiği şarkının şerefine "Make a book" gelsin!


Make a Book from Mehmet Yogurtcuoglu on Vimeo.

24 Şubat 2012 Cuma

4 yaşına gelmemiş bebe için hain planlar!

7 yaşımız gelip çattığında mahalledeki yada mahalleye en yakındaki okula gönderilirdik biz. Anam babam devlet ilkokuluna. O zaman ilkokul 5 yıl, sonrasında Anadolu liseleri ve özel liseler sınavı var, o şekil devam ediyordun öğrenim hayatına. İmkanın varsa özel okul (ortaokul+lise), başarılı isen Anadolu lisesi, imkanlar kısıtlı ve sen de pek çalışkan değilsen normal lise...Buydu olay. Ben ortalamanın altında ve gayet aklı bir karış havada bi velet olduğum için sınavların hiç birini kazanamayıp dolambaçlı yollardan özel bir okula gittim. Abim ise akıllı ve çalışkan bir tip olarak Anadolu Lisesinde okudu..Zaten o doktor çıktı, ben filolog diye bişi oldum, ittire kaktıra!!

Lafı dolandırmayayım; sonraları sistem değişti, 8 yıl zorunlu eğitim geldi. (ki bu ara gidici gibi görünüyor) Özel okullar ilköğretim kısımlarını açtı, düz ilkokullar ortaokul eklediler bünyeye, bir de bir dolu sınav çıktı; SBS, OKS, ki bunları hiç bilmedim, anlamadım, merak etmedim...O zamanlar Arda bebekti ve bu olaylar hiç ilgimi çekmiyordu, "Amaan daha çok var" rahatlığındaydım. Tek bildiğim hiç birşeyin eskisi gibi olmadığı, çoğunluğun artık devlet okulunu tercih etmediği, okulların kura veya ufacık bebeleri "özel yetenek sınavına" tabi tutarak aldığıydı. Bir çok arkadaşımız bebesini 4 yaşındayken lise sona kadar devam edeceği okula vermiş oluyordu bile!

Şimdi Arda 3, 5 yaşı devirdi. Haziranda 4 olacak. Bazı okullar bu mayısta kayıt açıyor 2008 liler için. Aklımızda olan bir, iki yabancı okul için geç bile kaldık, 3 te alıyorlardı. Şu ara biraz tutuştum. Okul değiştirme işine bu yıl hiç girmek istemesem de ileride 4 yaştan alan okulları araştırmadım, denemedim demek istemiyorum, işin aslı, şu sistemi ve ilgilendiğimiz okulların nasıl işlediğini görmek istiyorum.

O yüzden biz okul turlarına başlıyoruz ahali! Ve bugün ilk randevumuz, hem Memo'nun hem de benim mezun olduğumuz lise ile. Burada önemli bir not düşmeliyim; bu lise (tabii şimdi kreş-ilkokul-ortaokul-lise kombini bir yer) Memo'nun çok severek, benim ise nefret ederek okuduğum bir okuldur!!  Nefret ederek okuduğum okula bebemi yollamak tabii ki hiç içimden gelmiyor ama gel gör ki okul Ankara'nın iyi okullarından ve bize uygun olan az seçenek arasında yer alıyor..Belki de bende bir arıza vardı, zaten pek tembeldim, okulla aram hiç iyi olmamıştı diyerek, okuluma bir şans vereceğim sanırım. Bu arada okulla aram hiç iyi olmamıştı derken bir anektod anlatayım:

Bir yaz ben ilkokuldayken İstanbul'da adalar vapuruna binmişiz, martılarla hoşbeş ederken babama dönüp; "Keşke bu gemi batsa" demişim, babam hayretle; "Neden kızım?" diye sormuş. "O zaman okula gitmek zorunda kalmam" demişim! Bir nevi ölmeyi yeğliyormuşum okula gitmeye! Hahahah çok patolojik bir olay ama hakkaten okulla ilişkimi yazsam roman olur, bir başka postta okul anılarımı ele alayım ben bir! :)

Neyse..kafam karışık benim. 6 yaşa kadar kreşte kalıp o zaman alan okullar ile mi şansımızı denemeli, yoksa şimdiden daha kolay sokabileceğimiz okulun kreşine mi versek? Devlet okulu mu, özel okul mu? Köklü liselerin okullarını mı tırmalasak, "çekilişsiz kurasız" alan butik okullara mı yönelsek? Türk eğitim sistemi mi yoksa denkliği bile olmayan yabancı okullar mı?

Sen bu yazıyı okuyan anne/baba, ne düşünüyorsun çocuğun için????

22 Şubat 2012 Çarşamba

Sevsem mi, bi tane çaksam mı karar veremiyorum!

Kardeş kıskançlığı konusu açılınca hep sorardım anneme; "Doruk beni kıskandı mı?" diye. Annem de hep kayıtsız bir ifade takınıp; "Yoo, çok kıskanmadı, hiç zorlanmadık o konuda." derdi. Doruk sakin bir çocuktu sanıyorum üstünde de annemler durumu iyi idare ettiler besbelli..."Biz de bilinçli anne-babayız, e Arda da çok "aşırı" bir tip değil, herhalde bu konuda sıkıntı yaşamayız"...diyordum...Hahahhah aldık babayı :-)

Komşu bloglarda da bu ara uyumlu kardeşler temalı yazılar okuyor, beraber mutlu mutlu oyun oynayan abla/abi - kardeş kareleri görüyorum. Yakın arkadaş çevresinde de bizzat gözlemlediğim kadarı ile büyükler bir şekilde ufaklıklara alışmışlar, kıskançlıklar giderek azalmış..

Peki biz de durum ne? Giderek artan kıskançlık..Bu kadar!

Aylin'in hareketlenmesi ile şu cümleler hayli fazlalaştı:  "Dokunmasın! Ellemesin! Anneee, al onu elinden, bana ver! Aylin ver bakalım şunu! (hızla çekerek alınır her ne ise o) Aaayyy, yarış pistime doğru geliyor, bir şeyler yap anneeeaaaa!!!"

Aylin'in ellememesi, oynamaması gereken şey sadece kendi oyuncakları değil bu arada, elini attığı herhangi bir eşya olabilir kıyamet koparan..Mutfak bezinden tut, ayakkabı çekeceğine, bitmiş kağıt havlu rulosından krem kutusuna kadar..O ellememeli, emeklememeli, incelememelidir..Köşe yastığı gibi bir köşede oturmalıdır..

Bir de ciddi anlamda Aylin kızın benimle olan temasını engellemeye çalışıyor. Eskiden daha çok kucağımda olmasına hatta yapışık olmamıza rağmen hiç sallamazken, bu aralar "o" nu kucağıma almama fena takmış vaziyette. Çünkü muhtemelen eskiden onu adamdan saymıyordu, baktı ki bu düdük kalıcı bir şey ve giderek aramıza sızıyor, engelleme yollarını aramaya başladı!

Ne zaman Aylin'i kucağıma alsam "Neden onu kucağına aldın? Yere bırak,emeklesin! Muya abla/Baba tutsun onu, sen benle gel, yatağına koyalım biz salonda tipak okuyalım..vs" başlıyor. Akşam eve geldiğimizde Aylin kucağıma gelmek için, Arda ise onu kucağıma almayayım diye paralıyor kendini...Gel de çık işin içinden!

Bir de şu kafaya müdahale var ki çözemiyorum nedenini ve nasıl biteceğini... Sürekli ama sürekli kafasını sıkıyor, ovuşturuyor, elliyor. Bu arada da hep dişler sıkılı, alt çene önde; bir hırs, bir hınç hali ki hem komik oluyor hem de daraltıcı. Sanki içinden "Bi çaksam şu kafaya!!" diyor ama dışarıya "Bakın ne kadar çok seviyorum" diye göstermeye çalışıyor..

Her zaman olduğu gibi yine kendimi sorguluyorum, acaba diyorum biz mi idare edemiyoruz, kıskançlığını körükleyecek hatalar mı yapıyoruz...?
Cevabı bulamıyorum...

Kimi zaman komik, kimi zaman bunaltıcı ve vicdanımı körükleyici son halimiz budur..İşte bir kaç kafa sıkma, diş gıcırdatma pozu!!!! :)





chucky arda ve kurbanı!!! :)


7 Şubat 2012 Salı

Kremalı pasta!

Cumartesi akşamı yemek için dışarı çıkarken uzun zamandır ilk defa özendim ve makyaj yaptım. Her zaman sürdüğüm göz altı kapatıcısı+allığa ilaveten fondöten sürüp, çoook hafif bir göz makyajı yaptım. Yanımda dolanan ve arada bir ne yaptığıma bakan Arda;

"Anne yüzüne klema sülünce güzel oluyolsun!" dedi. :) Arabaya bindiğimizde bu lafı Memo'ya anlatırken hemen cümleyi ters açıdan da kurmayı ihmal etmedi:

"Evet, klema sülmeyince çiikin oluyol!"

Sağol evladım!!

Şikayetim var!

Geçen cuma işten erken çıkıp Arda'ya kitap almaya Tunalı D&R a gittim ve alışverişi mağaza sorumlusu ile yaptığım şikayet kıvamında bir sohbetle noktaladım.

Tunalı D&R, kitap-cd-hediyelik için çok uğradığım bir yerdir. Özellikle Arda'dan sonra alt kata çok takılır olmuştuk. Evimize kısa bir yürüyüş mesafesinde olması, avmlerden pek hazzetmememiz, Tunalı'yı -her ne kadar zaman geçtikçe illet bir kaosa dönüşse de- çok sevmemiz, kuğulu parkın yakınlığı, Kıtır'ın varlığı gibi bir dolu sebepten dolayı ayağımız bayağı alıştı buraya. Fakat son 7-8 aydır, belki 1 yıldır çocuk kitaplarının bulunduğu reyonlar feci halde. Acayip bir düzensizlik, kırık dökük raflar, birbirine girmiş alakasız kitaplar..Ne aradığını bulman mümkün ne de keyifle bir şeyler karıştırmak. Çalışanlar ise ayrı bir sorun. Hiç bir zaman güler yüzlü ve ilgili çalışanlar olmadı orda. Hep dikkat ettim, acayip sıkılıyormuş gibi görünen kıltoş tipler bulunurdu ama önemsemezdim pek. Herneyse cuma günü aradığım hiç bir kitabı bulamayınca, kategorilere göre ayrılmış tek bir rafa rastlayamayınca, "Dur" dedim, "bi şkayet ediyim artık!"

Sorumlu kız gelince meramımı anlattım. Gözlerini devire devire ve seğirterek (bilmem anlatabildim mi, sinir olurum ben o seğirtme işine) "Ama ne yapabilirlerdi ki? Küçük afacanlarla hiç kolay değildi, çok dağıtıyorlardı, haftasonları tüm raflar indirilip yeniden diziliyordu da vır vır.." minvalinde giden bir şeyler söyledi. Valla hiç bir zaman da hafta sonu orda böyle bir derleme toplama çalışması görmedim ama neyse, seğiren gözler belli ki bu noktada pek işime yaramayacaktı. Kasaya gittiğimde mağaza sorumlusunu görmek istediğimi söyledim. O esnada kasanın arkasında telefonla konuşan genç adamı işaret ettiler. Biraz hayal kırıklığına uğradım, nedense biraz daha oturaklı bir tip hayal etmiştim. Metin Bey  kusura kalmasın ama daha konuşmamız başlamadan bende hiç oranın müdürü gibi bir profil çizmedi hali ve tavrı ile. Aynı şeyleri söyleyerek yapıcı eleştirimi yaptım. Metin Bey'in yorumu şu oldu: "Hava iki gündür çok soğuk, elemanlar alt katta pek durmak istemiyor, geçici bir durum, falan filan". Kendisine bu durumun aylardır sürdüğünü söylediğimde kendisinin henüz 2 haftadır burada olduğunu, Panora'dan geldiğini söyledi. Beni en şaşırtan şey aldığım çözüm üretmekten uzak, garip cevaplardan çok koskoca 5 katlı D&R ın bu kadar acemi insanlar tarafından yönetiliyor olmasıydı. En son o kata yeni bir eleman alacağını söyleyerek beni bayağı bir rahatlattı!! :) Gelecek olan süpersonik elemana şimdiden kolay gelsin diyorum.

Kıssadan hisse; eğer Tunalı' da "takılmayı", bebenizle bir kuğulu park yaptıktan sonra soluğu karşıda D&R da almayı, kitap bakınmayı, belki bir kahve içmeyi (Aaa, kahveci de kapanmıl bu arada, neyseki civarda başka kahveciler de var!) seviyorsanız ve size de çocuk katı bomba patlamış izlenimi veriyorsa siz de lütfen Metin Bey' e teessüflerinizi iletin, olur mu??

2 Şubat 2012 Perşembe

Kevlıt noooz

Bu seferki şarkı geçen seferki gibi zorlamadı bizi.
En azından öğretmene duyduğumuz usül ile şakımak veya defterine ne ola ki bu? diye yazmak zorunda kalmadık.
Evet, ilk başta daha çok rusçaya benziyordu belki  ama kelimeler daha düzgün seçiliyordu.
Google emmiye sorar sormaz çıktı.
En gözde şarkı bu şimdi, dillerden düşmüyor hiç.
Sayesinde havuç tüketimi bile arttı.
Bir de kevlıt demiyor mu??
"Ben bil kevlıt yiyeyim anne!"
Bayılıyorum
:)

İşte sözler...Altta da video var, bakın bakalım nasıl şakımış bu sefer? ;)

There was a chubby snowman
And he had a carrot nose
Along came a bunny     (bu satırda biraz kafa karışmış! :)
And what do you suppose
The hungry little bunny
Was looking for his lunch
He grabbed that snowman's carrot nose
NIBBLE! NIBBLE! CRUNCH!!




Chubby Snowman from Mehmet Yogurtcuoglu on Vimeo.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Bir soru

Bir çoğumuzun postların altında  "Biraz daha gez bakalım blogumda" minvalinde kullandığımız "You might also like" - LinkWithin ile ilgili bir sorum var..

Neden benimki sadece ilk yıl yazdığım postları ısıtıp ısıtıp getiriyor önümüze? Neden güncel yazılarımı da kapsamıyor? Uygulamayı iptal edip tekrar yükledim ama bir şey değişmedi..Kullanan, aynı sorunu yaşayan, çözüm odaklı arkadaşlar :) aranıyor!! :)

Bilen var mı bu konuyu, şu teknoloci özürlüye bir yardım ediverin hele..!

:-)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...