31 Aralık 2012 Pazartesi

ve şarap ve prosecco ve rokfor ve emzik...

Şarkıda dediği gibi..gerçekten senenin en güzel zamanı..
Hiç bir zaman da evde misafir ağırlamaktan "bu kadar" keyif almıyorum..
Işıl ışıl ağacım varken evde, yenilsin içilsin, cüceler çığlık çığlığa koştursun, ev darmadağın olsun..
Ertesi gün belim kopsun yemek listesi halıları temizlerken, ne gam!















Bir de...
"Çocukluk arkadaşı" ne sıcak bir tamlamadır, değil mi?


12 Aralık 2012 Çarşamba

Gecenin körü

Bir ara, hatırlıyorum, günlük hayatta debelenirken kafamda sürekli hayali postlar yazardım, uygun zaman gelince de bloga şutlardım..Şimdilerde aklımda hiç hayali postlar uçuşmuyor..Sanırım buna heves eksikliği denebilir..Arada bir Aylin'i anlatsam diyorum, büyümesine, gelişimine dair bir tek yazı yok. Anlatacak o kadar çok şey var ki aslında..Ama artık "şunu yaptı, bunu etti" yazmalarını da sevmiyorum...

Şu an salon sepsessiz, normalde 2 lerden önce yatmayan koca hastalığı dolayısı ile 11de, cüceler de yaş sırasına göre 9 ve 9 buçukta yataklarına postalandılar..Banyo yapmıştım, gevşek gevşek, üzerimde gecelik ve sabahlık kanepeye yayıldım. Bu sene erken davranıp 28 Kasımda kurduğumuz ağacımızın ışıkları yanıp sönüyor. Ev bebelenince ortadan kaldırdığım mumlarımı yaktım, kimi kokulu kimi kokusuz..Bir şişe bira açtım, bi avuç da fıstık..Canım fena sigara da istiyor ama banyoluyum, terasa çıkarsam beynim donar diye korktum. Yaşlandıkça insan daha çabuk hastalanıyor, hastalanmaktan korkar oluyor..Bir çıtkırıldımlık geliyor ki insanın üstüne, pek fena, pek sıkıcı! Zaten gözükaralık, aptal cesareti, vurdumduymazlık ve adamsendecilik azalıyor ya işte bil ki yaşlandın..Bir ihtiyat, bir ihtiyat şimdilerde...

İçerden ara ara öksürük sesi geliyor..kulak kesiliyorum hangisi diye. İçerde uyuyan 3 eleman da hasta..Çocuksuz hayatımda ne kadar çok severdim kışı, kılım kendisine artık. Cüceler evlenip barklanana kadar hep yaz olsun sonra yine kışlar olabilir, eve kedi de dolduracağım o zaman zaten, dizime battaniyemi örter, kedilerimi kucaklar şömine başında şarap içer istediğim kadar kafa bulabilirim , nasıl olsa 7 de kalkıp kahvaltı hazırlayacak, eyleyecek talepkar kişiler olmayacak o zaman..Torunlarım olursa ara sıra sevmeye giderim, oh ne güzel!

Daha mutfağı toplamam lazım..Saat 01:20 olmuş. Mutfağı bitirip yarın akşam giyeceklerimi hazırlamam lazım. Yarın bizim iş yerinden birinin evine davetliyiz, noel partisine..Kıyafetleri hazırlayacağım ki kocanın ofisine yada kayınvalideye bırakayım, işten çıkınca bir fön çektirip eve uğramadan giyinip gidebileyim. Eve uğrarsam arbede çıkar. Aylin bana yapışır, giyinemem, giyinsem de çıkamam, kriz üstü kriz..Bu yaş çocuğu olanlar genelde yaşıyor değil mi bunu? Geçenlerde birisi "Ne olacak canım, git evine giyin çık!" buyurdu. "Ama Aylin bunu anlayacak yaşta değil, gitmem lazım diye sakince anlatamam, çok ağlıyor, görünmeden daha kolay" dediğimde "Ne var canım, alışsın, 2 ağlar sonra alışır" buyurdu yine..Bekara karı boşamak kolay diye düşündüğümü hatırlıyorum, demekki çocuksuz biriydi..Belki de ben abartıyorumdur..her çocuklu böyle evden çıkış sorunu yaşamıyordur..kim bilir?

Salonun oyun parkı gibi olmasından son derece hoşnutsuzum. Bir dergide okumuştum sanırım Demet Şener'di..Çook büyük oyun odaları yapmışlar, salona tek bir oyuncak bile inmiyormuş. Nasıl oluyor acaba, akşamları salonda hep beraber oturmuyorlar mı? Acaba çocuklar yatana kadar oyun odasında mı takılıyorlar? Oyuncaksız çocuklu ev salonu nasıl olur aklım almıyor...Ama ben de istiyorum dekorasyon dergisinden fırlamış gibi salon..Çocuklar evlenip barklanınca diyeceğim...ama o zamanda kediler içine edecekler!!

Yarın ne giysem derdi de gece 2 de hiç çekilmiyor...Ses yapmadan, kimseyi uyandırmadan dolap karışrırmak hiç de zevkli değil..
Bira da bitti..
Arda öksürüyor...Kılım kışa da..kreşe de..virüse de..bakteriye de..
Mutfağı da daha fazla bekletmeyeyim..
Gidip bi sigara tüttüreyim, işe koyulayım..Kafama bere giysem, hasta olur muyum??



Eskiden kış akşamları evin her yerine mum yakardım..Yanmasalar bile her biri yerinde dururdu dekorasyon niyetine..Atık sadece bir kaç tane var tedavülde..Onlarda yuksek yerlerde ve yılda bir-iki yanıyorlar belki..

an itibarı ile ahalinin tükettiği ilaçlar..

Bunlar az bile..Bazen bunun 8 katı oyuncak oluyor salonda..


15 Kasım 2012 Perşembe

Yüzme aşkına!

Haftasonu Atatürk'ün anısı için yüzdük biz!

Ama önce reklam alalım ve Uzunçorap.com sitesinde bu sabah itibarı ile yayınlanan ve konuyla da pek alakalı olan yazımın linkini verelim!! Buraya tıklıyoruz efenim! ;)

Konuya dönelim; 10-11 Kasım haftasonunda Mustafa Kemal Atatürk anısına bu yıl 6. sı düzenlenen Masterlar Yüzme Şampiyonasında kulaç attık.

İstanbul'dan, İzmir'den, Adana'dan hatta Rusya'dan bile sporcuların katıldığı çok büyük bir organizasyondu.
Bizim havuzumuzda yapıldı yarışlar, Ankara Üniversitesi Olimpik Yüzme Havuzunda...bizim güzel, temiz, profesyonel havuzumuzda...pek güzel ağırladık misafirlerimizi bence.

Her yarış öncesi karnımda uçuşan kelebeklere, mide bulantısı ve ishale kadar varabilen heyecana isyan edip "Ulan bu yaşımızda ne zorumuz var bizim? Nerden bulaştık bu işe!?" diye dırdırlansak da, "Bu son yarış abicim, bir daha çıkmam ben depara!" diye rest çeksek de, sanırım bağımlıyız biz..Küçüklükten beynimiz mi yıkandı nedir; yüzmeden, vücutta adrenalin pompalanmadan yapamıyoruz!!

Ve ben bu fotoğrafa baktıkça gururdan, sevinçten, heyecandan hala gözlerim doluyor! :)

4x50 Karışık Karma (Kadın-Erkek) bayrak yarışı seramonisi

Bu vesileyle, yıllar sonra her türlü gazı vererek beni ve diğer arkadaşları pisinlere "Master Yüzücü" olarak geri döndüren, kulübümüzü çekip çeviren, yarış öncesi hazırlıklarda canla başla çalışıp rekor sürelerde t-shirt-şortlarımızı hazırlatan, kişi ve kuruluşların ağzından girip burnundan çıkarak lisanslarımızı çıkartan takımımızın gülü, çocukluk arkadaşım, eski ve yeni takımdaşım Esra'ya kocamaaan bir teşekkür burdan! ;)

Master yüzme ne demek diye merak ediyorsanız da bu linkten kısa ve öz bilgilere ulaşabilirsiniz. Ancak ilk paragrafı kopyalamak istiyorum zira çok tatlı ifade edilmiş!!

Masterlar, Türkçe bir ifadeyle Ustalar…


Yüzme ile tanışmalarından bu yana kulvarların tozunu atan, klor kokusunda hayat bulan, sudan ayrı kaldıklarında karaya vurmuş bir balık gibi çaresiz kalan, tüm yaşamlarını yüzme üzerine kuran, sporu yaşam biçimi olarak algılayan, yüzme ile doyan, yüzme ile yatıp kalkan emektarlar, ustalar.

21 Ekim 2012 Pazar

Suçluyu buldum galiba!!

Bir kez yazmıştım beceriksizliğimi...elimin pek bişeye yatkın ol-a-mamasını..
Hiç anama çekmemişim demiştim...

Eli iğne iplik tutmayan ananın oğlu ne yapmış, bakın!


Ben bu iş çantadan çıkınca sevinçten deliye döndüm, bebesi büyük bir icat yapmış ana kadar gururlandım valla! Çantadan not çıktı, her gün bir harfi yapmış, ah kim bilir nasıl da dudakları büzüp sarkıtıp, konsantre olarak işlemiştir o harfleri, bi dahakine tembihleyeyim, o halde bi fotosunu çeksinler! :)

Bi de düğme var...




Turşuya gelince bu 2. turşumuz. Geçen seneki daha çok maydonozlardan oluştuğu için çok anlayamamıştık tadını ama bu seferki bol lahanalı, acurlu, kelekli..Hafta içi pişecek kuru-pilav ile acayip bi meşk yaşayacaklar, bize de barnaklarımızı yalamak kalacak, eminim..




Acaba biz yuvadayken böyle çalışmalar yapıyormuyduk?
Pek hatırlamıyorum ama bugün akşama annemlerdeyiz, bir sorup deşeceğim bu mevzuyu..
Hayır, belki de bu marifetsizliğimin sorumlusu elimize bi iğne-iplik, iki turşuluk malzeme tutuşturmayan yuvadır, kim bilir?

:P

16 Ekim 2012 Salı

iç döküş


"Eskiden ben tektim...Ben istemedim ki Aylin gelsin..Keşke hiç gelmeseydi, ama siz getirdiniz işte onu...Mutsuz oluyorum ben...Gitsin o, başkalarının olsun...."

Arda, 14.10.2012
Pazar sabahı, salonda kurduğu kasaba Aylin tarafından yıkıldıktan ve anası krizi başarı ile yönetemedikten hemen sonra, kahvaltı masasında, ikimiz başbaşayken..

:(




4 Ekim 2012 Perşembe

2 etti!

Başımıza gelen 2 adet saçma olayı anlatayım...Önce 2. den başlamak üzere...

Geçen hafta İstanbul'dan bir arkadaşım (Z) aradı, oğlanlar yaşıt, annelerimiz has arkadaş. Arada bir o Ankara'ya annesini görmeye geldiğinde görüşür, oğlanları tokuştururuz. Arda gibi onun cüce de yuvaya gidiyor. Geçen gün Z. sabah oğlanı yuvaya bırakırken..o da ne?

Hani okullarda haftalık veya 2 haftalık konu işlenmesi vardır, ilk gün o konuya uygun pano düzenlenir vesaire..O hafta veya haftaların konusu "Aile" imiş. Aile panosunun tepesinde "mutlu bir aile" fotoğrafı..Pek tanıdık yüzler, Z. yaklaşır ki aa hakkaten pek tanıdık ayol bu aile!!



Müdüre gider ve sorar; "Aaa, siz de tanıyor musunuz, arkadaşınız mi? Benim arkadaşım olurlar kendileri..."
Müdür: "Yoo, tanımam, internette konuyla ilgili resim, doküman vesaire ararken buldum, beğendim, koydum."

Z panonun fotosunu çeker bana yollar...Hayır işin garibi bu fotoğrafı külliyen hatırlamıyorum; bloga koymadım, facebook a koymadım, herhalde yani..ayrıca nerede çekildi, kim çekti, aylardan ne..hiç bir fikrim yok..

Neyse, bir kaç gün önce facebooka daha kısa bir açıklama ile koydum fotoğrafı, bir dolu yorum geldi..Kimi dalga geçti; "fotojenik aile sizi, hahaha" diye, kiminin tüyleri ürperdi, olayı can sıkıcı buldu...

Fakat bu bizim başımıza gelen 2. vaka, başta da dediğim gibi...

O olay da şöyle gelişti:

Geçen yaz Canan'lar (Canan bak link veriyorum, artık silkin ve yazmaya başla tekrar!!) Altınoluk tarafına giderlerken yoldan bizi ararlar: "Sizin bilmemne otelle ne alakanız var kuzum?
Biz "Hö?" dedik tabii..
Allah allah, bakın ne yolluyoruz dediler ve cep tel ile gördükleri manzarayı çekip yolladılar.
Şehirlerarası yol kenarında kocaman bir reklam panosu, panoda bir otelin reklamı, otelin havuzunda Arda ile ben kucak kucağa sarılmış "çimiyoruz".
Otelin adını gugıllayınca sitesi çıktı, aynen aynı havuz manzarası sitede de var...


Bu sefer fotoyu çok iyi hatırlıyorum..Bizim hafta sonu kurtarıcı mekanımızın havuzunda çekilmiş, çekeni de, anı da pek iyi hatırladığım bir foto. Gerçi bu fotoyu da internette nereye koyduğumu pek iyi hatırlamasam da çok dolaylı bir tahminim var..
Otele dava açtı sağolsun avukat kocam. Fakat o kadar ağır işleyen bir süreçki, bir yıla yaklaştık, gidilen 1 arpa boyu yol belki var, belki yok...

Ne salaklar bu arada? O fotoğrafı bulup fotoşoplayıp öbür havuza entegre etmeye uğraşacağına çağır otel çalışanlarının bebelerini, doldur havuza, çek fotolarını, hem eğlence, hem de en gerçeğinden havuz fotosu sana!


Otel sitesinden çıkarmış fotoyu, yol kenarı panoda duruyor mu bilmem..sanmam..
Otelin adını, adresini vermiyorum, bir de müşteri kazandırmayayım adamlara, heheh :)

Bakalım bu dava süreci nasıl işleyecek..
Ama ben hala daha hem bloga hem facebook a hiç bir güvenlik önlemi almadan -nasıl alınır da bilmiyorum zaten- şakır şakır foto yüklemeye devam ediyorum..

Alışmış kudurmuştan beterdir..



26 Eylül 2012 Çarşamba

Bir Totiler geçti "Bordlum" dan sanki..

Tatildeyken,

"Biz" e bakan,
"Biz" i seyreden,
"Biz" i duyan...

...Yaşlı teyzelerin: "Biz de çocuk büyüttük, hiç de böyle ağlatmadık!" diye burun kıvırdığını,
... Ecnebilerin: "Oh lala!! Das Turkische, what a noisy people!!" diye tenkit ettiğini,
...Tek çocukluların: "Ayol bebek kum yiyor anası iplemiyor, sidikli kedilerle altalta üstüste boğuşuyor anası fotoğraf çekecem diye koşturuyor, pesss!" diye dedikodu yaptığını,
...Komşu evlerdeki ahalinin: "Kaç gün daha burdalarmış?" diye soruşturduğunu ve bilumum "Kulak tıkaçlarımı getir hanım!" nidalarını...

ara ara duyar gibi oldum sanki...















5 Eylül 2012 Çarşamba

Yeni kayıt butonu paslanmış vallahi!

"Yeni kayıt" a basmayalı 1,5 ay olmuş.
Şenay'ın ofis mailime attığı; "Nen var kuzum?" mesajı ile irkildim ve kendime geldim..
Bu, kısa bir "durum bildirir post" olsun, blogun üzerindeki tozu, rehaveti atalım..gerisi gelir..

Feci bir dönem geçti. Millet Ağustos ayında ya tatil yapar yada ofiste iş az diye küfeyi devirir, soliter oynar dimi? Yok, bizim orada iş güç pek bereketliydi. Bazen kafa kaşımaya bazen çişe gitmeye vakit bulamıyacak cinsten. Ev zaten her daim aksiyon dolu, geceleri el ayak çekilince boş boş feysbuka bakmaktan başka internette pek bir varlık gösteremedim. Yazmadıkça da yazmayası geliyor insanın..Yazmadıça da okumayası..Takip listemi de boşladım yani, kimseciklerden haberim yok..
Bir ara da Arda ile zorlandık..Kıskançlık, büyüme atağı, kişilik gelişimi/bunalımı, erken bluğ, Z kuşağı çocukları kafası, artık ne haltsa o, bitirdi bizi..İşte o dönem çok içimden geldi yeni kayıt açıp "Beceremedim ulan ben bu iki bebe işini, yapamıyorum hülean, Arda'ya bağırdım, çok kötü hissediyorum böhühühü!" diye zırlamayı..ama boşverdim...sadece yazma isteğimi de alıp götürdüğünü hissettim..

Neler yaptık peki? Hafta içi anlattığım aksiyonda yuvarlanıp gittik, haftasonu ise İncek'teki kurtarıcı mekanımıza attık kendimizi. Akşamları yemeği de orada aradan çıkarıp 9 civarı dönüş yoluna geçtikki minnoşlar arabada sızabilsin, ana-baba eve gelince onları yataklarına şutlayabilsin ve böylece maksimum fayda ile günü kapatabilsin :)

Olimpiyatlar hayatımıza renk kattı, açılmayan tv neredeyse hiç susmadı o dönem..Şimdilerde ise hala kayıt etmiş olduğum yüzmeleri seyrediyorum döne döne, her gece çocuklar uyuduktan sonra, huşu içinde!
Arda yüzmeleri kulvar tutarak ve iddiaya girerek, atletizmi taklit ederek (koridorda start alarak koşma, ufak toplarla gülle atma vb) kule atlamayı ise şaşkınlık ve hayranlık ile seyretti..Bugünlerde halen paralimpik olimpiyatları devam ediyor, şiddetle tavsiye ederim...

Asıl havadise gelince..Bu hafta sonu beyimlen birlikte İstanbula gidiyoruz..çocuksuz, çombalaksız..Biletleri aylar önce alınmış konser için ucu ucuna program yaparken, İstanbul'da yaşayan kayınçonun "Ulan çocukları satıcaz diye bu kadar organizasyon yapıyosunuz, cumadan gelin bari!" demesiyle cuma sabahından yola çıkma ve cuma gecesini de taksim tünel hattında coşmak sureti ile değerlendirmeye karar verdik..

Aylin'le ilk defa ayrılacağız..İki çocuğu birden de ilk defa bırakacağım..Pek heyecanlıyım vede huzursuzum..Yokluğumuzda iyi olsunlar, hoş olsunlar diye 3 kişiyi angaje edeceğiz. Umarım herşey yolunda gider zira çok ihtiyacım var bu kaçamağa.

Bu arada tam postu sonlandırırken, şu an, saat 01:10 itibarı ile bir güzel havadis daha geldi: 2. kez hala oldum!! Hoşgeldin Ozan bebek!!! :)

Vee işte o konser :


Özlemişim yahu gevezelik etmeyi, yazdıkça açılıyorum bak! :)
Dönüşte cüce Totilerden detaylı havadisler ve ana-baba Totinin İstanbul günlüğü ile arayı kapatmak üzere..Ciaooo!

13 Temmuz 2012 Cuma

Bana tatilin resmini çizebilir misin blog?

2 bebeli ilk tatilimizden döndük..Aslında ikinci tatil ama ilki sayılmaz zira onda Aylin bitki gibi nereye koysan orada duruyordu, meme emip uyuyordu..Hoş o zamanda başka arazlar vardı, Arda'nın bez bırakması, kardeşli hayata adapte olmaya çalışması gibi..Yine de hep son durum acı vericidir ya, giden gitmiştir ya, kalmıştır ya hoş bir seda..O hesap ben yine son tatilimin ne kadar yorucu olduğundan, 2 bebeli tatilde nasılda kıçımın şezlong görmediğinden filan bahsedeceğim tabiiki...

Vazgeçtim..Yakınmayacağım, dır dır etmeyeceğim..Sadece eski tatillerimi hatırlamak istiyorum:

-Bünye uykuya doyduğu için, kendiliğinden uyanış: Saatin hiç önemi yok..Gecenin nasıl geçtiğine bağlı olarak erken de olabilir, geç de..Mühim olan gözlerin kırpıştırılmak sureti ile nazlana nazlana açılması, keyifli bir gerinme hissinin vücuda huşu içinde yayılmasıdır...

-Kahvaltı: Otelde isen tek dert kaçırmış olabilme ihtimalidir..Evde isen dert yok, öğle yemeği ile füzyon yaparak  tatlı tuzlu, etli otlu allah ne verdiyse dalarsın, mide fesadı garanti..

-Hazım için daha çok gerinme hareketleri icra etme, gazete okuma, kahve içme ve yavaştan deniz için hazırlanma...

-Denizzz....Doya doya yüzmek..şezlongta uyuklamak..tıkınmak..çene çalmak..dandik dergi bakmak..azcıkta şuramı yakayım derdi...

-Akşamüstü...en sevdiğim saatler...herkes, özelliklede çocuklular terki diyar edince (!!) sakin kumsalda buzzz gibi biraları tokuşturup muhabbet etmek..tekrar tekrar denize girmek..günü batırmak, öğlen cayır cayır yanan kumların ayağının altında soğuduğunu hissetmek..akşam için plan yapmak...

Falan filan...

O değil de, benim ayaklarımda bir sorun var...İnsanın belli bir organında bişeyler olunca düşünce gücüyle iyi edenler vardı değil mi? Kimdi onlar, nasıl iyi ediyorlardı organları? Yoksa ayak çakralarım mı tıkandı?

1 yıldır bela olan egzamadan sonra 2 ayağımı da denizde yaraladım. Birinin altını kaya yada midye gibi birşeye basarak yardım, bir kaç gün sonra ise diğerinin ikinci parmağını yine kayaya çarpmak sureti ile çatlattım! Sen evin önündeki deniz kayalık diye git Alaçatı'nın en kum plajına ama yine de denizin içindeki tek kayayı bulup ayağı çaat diye göm!

Biri ayaklarıma reiki göndersin, sevaptır!

Son olarak: Arda çok bilinçliydi bu sefer...Uçak, deniz, havuz, akrabalar ile sohbet muhabbet ve tabiiki bol şımarma...hepsini doya doya ve kafasına tek tek yaza yaza yaşadı her bir detayı..

Aylin? O bir sukuşu...Denizin kenarına bıraktığımda kendi kendine, koca adımlarla, sevgiliye koşar gibi yürüdü gitti, attı kendini denize...Bir çok konuda çanıma ot tıkadı ama deniz aşkıyla, çilek-karpuz yemesiyle ve gün be gün artan numaralarıyla beni benden aldı ve kendisini affettim! :)

En son olarak: Arda'yı daha hiç bırakıp bir yerlere gitmediğimize bakılırsa, Arda 4 yaşında ise, Aylin de 1 ise, daha bir 3 sene temiz yukarki tatilden yapamayacağım demektir...Ama yazdım bi kenara, hatta buraya, 3 hadi bilemedin 4 sene sonra o maddeleri noktası virgülüne uygulamayan...eşektir!! :)

Kuzen Dodo ile havuzda canavarcılık oyunu

Sulu sulu karpuuuzzz!

Denize gidilmezse yine de sulu bir oyun bulunur...

Nalçak sivri, bi elimize geçseydin....

29 Haziran 2012 Cuma

Arda doğum günü şenlikleri ve beceriksiz bir kulun DIY macerası

2 parti, 3 pasta kesimi ile 4. yaş kutlamalarını atlattık. Bir parti okulda, bir parti İncek'te açık havada yapıldı. 3. pasta kesimi ise aile ile Tadım'da yemek üstü gerçekleştirildi.

İncek'teki parti için ilk defa süslemeli, hediyeli (gelen çocuklara) ve davetiyeli bir şey yapayım dedim. Daha önceki doğumgünlerinde hiç böyle etrafta, bloglarda gördüğüm gibi "konsept" usulü bişey yapmamıştım. Valla meşakkatli işmiş. Hele benim gibi düğmesini dikemeyen, eli iş tutmayan biri için yardımsız olacak iş değilmiş. Ama insanın grafiker arkadaşı olunca davetiyeyi onun üstüne atmak, becerikli arkadaşı olunca fikirleri ve bazı kesme biçme işlerini de onun üstüne atmak gayet kolaymış! Heheh!

Universite arkadaşım, canım "Dida" yani Didem'ciğim davetiyemizi yaptı, Davetiye üzerindeki şaşkın dinozoru çok beğenince Banu ile onun üzerinden gitme kararı aldık. Sağolsun Banu banner-topper filan gibi benim "hö?" diye anlam veremeyeceğim şeyleri yapabileceğini söyledi. Didem'den dinozorun vertikalini istememi söyledi. Ben yine "hö?" dedim ama fazla uzatmadan aynısını söylemeye gayret ederek, Didem'e bunu ilettim. Vertikal denen şey gelir gelmez, Banu banner ve topper (iyiki doğdun bayrağı ve yemeklere saplanan çubuk üstü resimler diyelim benim gibi "hö?" diyenler için) ları üretti, bana da Office 1 Super Store da bastırması kaldı. Bir de yine Office1 S.Store da gelen bebelere vermek üzere bizim şaşkoloz dinozordan t-shirt yaptırdım. (Bu fikri de Banu ve ekürisinin düzenlediği ve Aylin'in de doğum günü bebesi olarak içinde bulunduğu toplu doğumgünü partisinden arakladım!) Hatta öyle bir arakladım ki aynı ordaki gibi paket ettim, sepete koydum! Naapalım insanda hayal gücü olmayınca ister istemez inanılmaz bir arak gücü oluyor! Hatta bu hazırlık aşamasında Banu'yu 1550 kez arayıp, paket kağıdından, bağlayacak ipe, bannerları nasıl bağlayacağımdan, daha aklıma gelmeyen zibilyon tane soruyu sormak üzere kendisini bayılttım. Olaylara yabancılığımı şu şekil özetlemeliyim: 12-13 tane t-shirt paket edilecek, paketler şeker gibi 2 taraflı bağlanacak, bannerın üçgenleri birleştirilecek ve yanlardan uzun ipler bırakılacak ki orada 2 direk arasına bağlansın...Office1 SS. dan çıkarken rafya kağıdı alayım dedim. Bir paket yeşil rafya buldum, üzerinde 10m. yazıyor. "Ohooo dedim, 10 METRE!!" 1 paket aldım eve geldim. Gece başladım, kesmeye, biçmeye, bağlamaya, daha 6. hediye paketinde rafya bitti! Yani işte bu kadar benim DIY olayım...

Yine de kendime haksızlık etmeyeyim, üstü makaron dolu pasta fikrim acayip prim yaptı, hem bebeler hem yetişkinler bayıldı..Gerçekten çok şirin oldu ve cüceler korkunç şeker hamurunu yutmamış oldular..Ayrıca bir tüyo; şeker hamuru acayip ağır çekiyor, tartı da fiyata yansıyor bittabii...Nasıl, beceriksizim ama arada bi parlak fikirler çıkarıyorum dimi? :)

Neyse çok keyifli bir parti oldu. Mekanın elverişliliği ile cüceler inanılmaz eğlendi, çimlerde koşturdu, havuzda coştu. Bizlerde keyiflendik, minderlerde yayıldık, çocuklar kendi kendine takılınca da rahat ettik. Çocukları havuzdan toplamak biraz zor oldu tabii..Hatta pasta kesiminde kimisi hala havuzdaydı, kimisi mayosuyla koşarak son anda yetişti...Mekanda akşam bir de sünnet düğünü varmış. Saat 16:00 dan itibaren "hadi toparlanın" sinyalleri almaya başlasak da çıkmamız 18:00 i buldu. Tabii yönetime hatrımız geçtiği için bu kadar gevşek olabildik!


Neyse foto koyalım ve bu ilk "konsept" partimiz ölümsüzleşsin! (Bu konsept lafına da ne gıcığım anlatamam!!)



İşte Dida'nın davetiyesi! Uzaylı Arda bu resimde tam 6 aylık!!

BANNER !!

TOPPER!!!

Hediyeler paket paket!!

Fırtına öncesi sessizlik :)


Kimisi mayo ve bornozla katıldı pasta kesimine :)

PUUUFFFF!!!!!!

Mina ciklet dağıtıyor, Kuzen Doruk'un üzerinde hediye t-shirt görilmekte ;)

Veeee final fotosu!!! 2 çiroz havuz yolunda!! :)))

Elbette daha bi dolu harika foto var, ama hemen hemen hepsinde cıbıl cüce dolu olduğu için yayınlayamıyorum..Okul partisini yazmaya ve foto yüklemeye de mecalim kalmadı, o da başka bahara...

15 Haziran 2012 Cuma

1 numara 4 yaşında!

Arda bugün 4 yaşında...

13 Haziran 2012 Çarşamba

Dır dır da dır dırrr

Çok fena bir dır dır yazısı olacak, kafası almayan okumasın..

Çok pis bi haleti ruhiye içerisindeyim, kocam dışında kimseye dırdırlanamıyorum, o da beni afaroz edecek yakında, bari dedim buraya kusayım içimdekileri!

- En nefret ettiğim havalar başladı! Sıcaktan nefret ediyorum kardeşim, nefret! Hayati fonksiyonlarım yavaşlıyor, beynim çalışmıyor, nefesim tıkanıyor, gözlerimden şimşek fırlıyor! Bugün 35 dereceymiş, peki 15 temmuz-15 agustos arası ne halt edicez o zaman? Sıcak dediğin şey tembelleştirir, üretkenliği durdurur, kakalakları yeryüzüne çıkarır, bakteri-mikrop gibi her türlü pisliğin kolayca üremesini sağlar dolayısıyle diyare yapar! Hem sıcak ve yaz mevsimi öğrenciyken güzeldi. 3 ay denize giremiyorsan, dötü yayamıyorsan, ev-iş-çoluk çombalak diye hantır hantır koşturuyorsan ne güzelliği olabilir ki? 38 yaşında çalışan biri için yaz demek İyot kokusu yerine milletin ter kokusunu çekmek demek, başkada bişi diğil!

-Bel fıtığım azdı gene! Dragon bot yarışlarında kürek çekerken fazla abanmışım sanırım! Bu sıcakta bir korse eksikti yani!! Pazar günü ilk voltaren-muscoril kokteylini abiciğimin nazik ellerinden yememle başlayan iğne günlüğüm kevgire dönmüş dötümün sızlamaları eşliğinde heyecanla sürüyor. Hem zaten öğle tatillerinde yapacak şey bulamıyordum, iyi oldu sağlık ocağına git, iğne yaptır,işe dön derken cırt diye bitiveriyor öğle teneffüsüm! Yatmadan geçmeyecek olan bu mereti ofiste surekli oturmak, eve dönünce çocuklarla türlü şekle girmek ve beşiğe eğilmek sureti ile iyice yağlıyorum ballıyorum, artık kaç haftaya biter bu sızı bilemem...Feci canım sıkkın ama!

-Arda'nın doğum günü geliyor, ilk defa heves ettim şööyle arkadaşlı, konseptli bi doğum günü yapayım diye ama hem beceriksizlikten elimden bişi gelmiyor hem de iş yerimdeki yoğunluktan 2 organizasyon telefonu bile edemiyorum..Kaldı 3-4 gün daha elde bi nane yok!!

-Ayaklarımdaki egzama geri geliyor ve bu haksızlık..Ben 2 ayda bir kortizon iğnesi yemek (kevgire bir delik daha!), ayaklarıma sürekli kortizonlu kremler sürüp istediğim ayakkabıları giyememek ve hadi hepsini geçtim kuduz köpek gibi kaşınmak zorunda mıyım? Efendim nedeni belli değilmiş, sürekli tedavisi yokmuş, olabilirmiş, yıllarca bu döngüyü yaşayabilirmişim vırt zırt...Koskoca tıp dünyası bi kıytırık egzamaya mı çare bulamamış yani?? Peeh!

-Sosyal medyadaki tüm havuz sefası, plaj şemsiyesi, kızgın kumlar ve dibi görünen deniz fotolarına kılım! Hele tekne fotoları, cennet koy görüntüleri filan...Açmayayım bayramlık ağzımı...Ne çabuk başladı millet tatile yahu?   Daha biz kışlıkları kaldırmadık be..??

-Bir de şunu belirtmeliyim (sıcaklara dair son dırdırım olsun) en kıl olduğum güruh ise şu caanım serin havalarda, bahar yağmurlarında sürekli "ay bıktım kıştan, ne gelmez yazmış, ay totom dondu, hava ısınsın!" diye bıkbıklanırken daha ilk günden "ay piştim, ay çok sıcak, aman hiç esmiyor, vay bittik" diye vıkvıklanan güruhtur. Yahu nisanda mayısta hava eser ve serin olur ve yağmur yağar a akıllarını sevdiklerim!! Bilemediniz güzelim baharın kıymetini, pişin işte şimdi!

-Neyse sanırım bu kadarmış..Bu maddeye gelince durdum bir an...Sonuç olarak derhal iyileşmek istiyorum ve güneyliler gibi "yazın yaylak kışın kışlak" mıydı neydi o şekil yaşamak istiyorum. Misal yazları norveçe, finlandiyaya filan göçsek..Yaa bi de biz terasta oturuyoruz iyi mi?? Fırın, bildiğin fırın!!! Bak aynı mevzuya dönüyorum...İmdaaat!!!

Bu saçma post burda bitsin!!

7 Haziran 2012 Perşembe

2 bebeli olmak..

..bazen küçüğe yumulmuş sevip öperken, sevgi sözcükleri birbirini kovalarken; "bitanem" deyince, aniden kendine gelerek "ikinci tanem" diye düzeltmektir...

29 Mayıs 2012 Salı

2 numara 1 yaşında!

Geçen sene bugün, yine bu saatlerde, 01:00 civarı başlamıştı sancılar..
Akşam 08:20 de de teşrif etmişti Aylin kız..
Nasıl geçti anlamadım 1 yıl..
Tek bildiğim zor ama keyifliydi..Ve 2 bebe demek bol hastalık demekti :)

Aylin kız..İyi ki nasıl olduğunu anlamadan teşrif etmeye karar verdin..İyi ki aramıza katıldın..
Bambaşka karakterinle bizi şaşırtmaya, güldürmeye devam ediyorsun..
Unuttuğumuz bebek hallerini doya doya yaşatıyorsun..
Büyüyünce nasıl olacak? diye ayrı bir heyecan duymama sebep oluyorsun..

Bir de kız anası yaptın ya beni...sırtım yere gelmez artık benim..
:)

İyi ki doğdun Aylişkam, kıçı pireli kızım, hacıyatmazım; harika bir yaş dilerim sana, daha az hastalık, bol eğlence, az düşüşlü yürüme çalışmaları, çok çok kelime ve köpekli kedili kuşlu park maceraları...Senden de bir tek isteğim var..Bu yeni yaşında sofrada azıcık daha fazla oturmayı dene olur mu? :)

Nice senelere!

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Bi aşık olup geliyorum..!

Hani "bi arkadaşa bakıp çıkacaktım" geyiği vardır..
Arda için aşk ne demek tam bilmiyorum ama bunun gibi çabucak yapıverilecek bir şey, yada araya sıkıştırılıverlicek bir olay galiba..

Cumertesi Mogan'dayız..Dragon bot antremanı için..
Çalışma bitti..herkes dağılıyor..
"Haydi gidiyoruz Arda" dedim..
"Dur" dedi.."...bi Mrs. Selin'e aşık olayım da, öyle..."

Ve Selin' e doğru yöneldi, biz aramızda gülüşüp kendisine şefkat kusunca utandı ve kaçamak bakışlar atarak hızla ortamdan uzaklaşırken Selin' e hızlı bir öpücük fırlattı..

Akşam yatış öncesi sohbette lafı bilerek oraya getirdim..
"Sen ne olacaktın Mrs. Selin'e?"
"Aşık olucaktım.."
"Aşk ne demektir Arda?"
"Beraber gemiye binmektir"

:-)



Öğretmenim canım benim..Haydi gemiye binelim! :)


24 Mayıs 2012 Perşembe

Arda bu, döver de..sever de...

Narkozdan nasıl uyanırsınız? Ağlayarak, üşüyerek, bağırıp çağırarak, sakince içinize dönerek?
Arda döverek uyanıyormuş, bunu da öğrenmiş olduk bu ameliyat vesilesiyle!
Evet evet dövdü..Kimi mi? Tabii ki ana-babasını, kimi olacak?!
Ama en çok anasını..Bilinçaltında ne büyük nefret besliyormuş bana bu cüce meğer?

Narkoz sonrası hariç herşey çok kolay oldu aslında. Hastaneye gidişimiz, aç olmasına rağmen güle oynaya bekleyişimiz, sıramız gelince yeşilleri giyişimiz, hemşirelerle sohbet, steteskopla herkesin kalbini dinleme...Hele sakinleştirici midir nedir, o zımbırtıyı içince bir güzelleşti seninkisi, sanki bir ufak devirmiş gibi leyla oldu. Çok şirindi, sürekli gülümseyen bir pelte! :)

Yolladık leylayı ameliyathaneye..Yarım saat sonra burda olun dedi doktorumuz. Bir şeyler atıştırıp bi koşu döndük ama bekle bekle...2 saat sonra aldılar içeri...Ağlıyordu Toti'cik. Ayılmaya çalışıyordu. Ağlama da denemez aslında, haykırıyordu. İlk başlarda kucağımda tuttum ama yavaş yavaş tutamaz oldum. Ne kucakta durmak istiyor ne sedyede..Derken daha çok bağırmaya başladı, zaptedemez olduk. Ayakkabıları giyip gitmek istiyordu besbelli, atıyordu kendini aşağıya..Basabilse, denge sağlayabilse bildiği -bilmediği- tüm küfürleri sayıp çekip gidecek...Derken vurmaya başladı bi bana bi babasına..Derken ikimizin de sırayla boğazına yapıştı! Kin, nefret, intikam!

"En çok beni dövüyor, ben biraz çıkayım bari" diyerek ve yanaklarımdan 2 damla yaş süzülerek kendimi dışarı atmamla uyuması bir olmuş...Pek sevindim ben tabii...Hem o dinlenecek, toparlayacak (demişlerdi narkozdan kurtulmanın en iyi yolu uyumak diye) hem biz sakinleyeceğiz, hem de orada oynadığımız tiyatro bitecek ve millet önüne dönecek diye. (Bayılıyoruz gözümüzü dikip insanların zor durumda olduğu anları dibine kadar seyretmeye!!) Neyse uyanması için beklerken biraz gergindim ne yalan söyleyeyim, dayak devam eder mi diye! :)

Pamuk gibi uyandı kuzucuk! Sonrası da pamuk gibi geçti. Ne bir kez ağrıyor dedi ne bir şey. Eve dönünce dondurma götürdü bol bol, akşamına mercimek çorbasına hayır demedi. Ertesi gün akşam ise balık ve makarna lüpletti...O kadar sıkıntılı post-op. süreçleri dinlemiştim ki, şaştım kaldım..Demek ki her bünye, her vaka cok farklı..Bir de genetik kodlar var belki de..Bunun anası da aynı ameliyattan hemen 24 saat sonra mutfakta bulgur pilavı kaşıklarken yakalanmış :)

Şimdi daha önce sıkça duyduğum "Ayy ameliyattan sonra gör bak nasıl serpilecek, nasıl semirecek!" tezlerinin doğruluk oranlarını saptamak için bekliyorum..Ama ondan önemlisi hakikaten evdeki horlama sesi azaldı a dostlar...O nasıl bir geniz etiymiş ki daha 4 yaşına gelmemiş bebe 44 yaşında, şişman ve düzenli alkol alan koca adam gibi horluyordu, apne oluyordu! Bu arada bir süre pisinlerden uzak kalacak, ama sadece 4 hafta. Kulak zarına ufak çizikler atıldı cünkü. Sevgili doktorumuz Demir'i ameliyathane kapısında sıkıştırıp "Noolur çok gerekmiyorsa tüp takmayalım, bak okulda yüzmeye başladılar, yeni bir Phelps yetişiyor, aman gözünü seveyim yüzme kariyerimizi başlamadan bitirme!" diye yakarmam işe yaradı sanırsam :) 

Öyle böyle geldi geçti...geçireceği en büyük operasyon bu olsun işallah...tık tık tık! (Tahtaya vur sesi)

Kıssadan hisse 1: Çocuğunuz narkozdan her türlü uyanabilir, hazırlıklı olun. Bilin ki o an hiç bir şeyi bilinçli yapmıyor ve sonradan hatırlamayacak. Sakin kalmaya özen gösterin, üzerinize alınıp benim gibi japon çizgi filmi kıvamında gözlerinizi titrete titrete ağlamayın...Yavrunuz biraz daha büyükçeyse darbelerden korunmak için ekstra hazırlıklı olun.

Kıssa-hisse 2: Dondurma candır! Çocuklara verilebilecek en masum, en faideli tatlıdır. Yaz kış tüketin, ameliyat filan beklemeyin, bebenizle oturup kaşık kaşık götürün! 

Kaptı yine steteskopu!

"Bebem doktor olsa keşke" kompleksimin kaşındığı dakikalar

17 Mayıs 2012 Perşembe

Bitti gitti

Ameliyathane kapısında beklemek zormuş..
Anesteziden çıkış daha da zormuş..
(Dövdü beni..bildiğin sille tokat..bir de boğazıma yapıştı, gücü olsa ümüğümü sıkacaktı!)
Aklınızda olsun...anesteziden çıkarken en iyi şey uyku..
O korkunç 40 dakikadan sonra gelen 40 dakikalık uyku sonrası pamuk gibi uyandı...
O pamuk olunca benim gözüm de yavaş yavaş etrafı görür oldu..
Görmez olaydı..
Çocuklar, bebekler hep iyi olsun, en fazla bademcikleri alınsın..
Çaresi olan ufak hastalıklardan başka bişi uğramasın onlara..

Arda ve operasyonu hakkındaki detaylar pek yakında..

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Arda cephesinden..

Arda totisi bu aralar neler diyor, neler yapıyor...(Okul aktivitesi yazmaya alışmışım son zamanlarda, nasıl giriş yapayım bilemedim!) Aslında aklımda daha çok şey vardı ama yazmaya başlayınca hiç birisi gelmedi...Hatırlayabildiğim bir kaç beni güldüren/şaşırtan anektod:

*-"Arda hadi yatma vakti geldi.."
  -"Daha diil anne, uff..kafayı mı yedin sen?"
  - ....... ?!?!


*Bu ara yaşlanmak/gençleşmek kavramlarına taktı kafayı:
 -"Ben gençleniyorum di mi anne? Her gün gençleniyorum...Ama en gençlenen Aylin..dimi?"


*Montessori eğitimi iliklerine kadar işleyen Arda çalışmalardaki mantığı hayatının her alanına yayar:
  Bir akşam tırnaklarını keseceğim, bana yakın ayağını tuttum, kolayda küçük parmak var, ondan başlayacağım, tam makası tırnağa götürürken, aniden:
 -"Hayıııl anneee!" diye bağırır,
 -"Ay, ne oldu? Ödüm koptu!"
 -"Küçük palmaktan başlanmaz, büyükten başlaman lazım, aynı kahvelengi basamaklar gibi!!"


*İtiraf ediyorum bazen yemek konusunda ne Montessori tanıyorum, ne bir şey..Bildiğin tehdit, gözdağı takılıyorum bir şekilde, özüme dönüyorum. Geçenlerde yoğurt yemesi için bir taktik geliştirdim, soyadı Yoğurtçuoğlu ya, "İbrahim dede yoğurdunu  yemeyenlerin soyadını geri alıyormuş" dedim, acayip tuttu, bir kaç gün hapur hupur yedi yoğurtları. Geçen gün abanıyor ekmeğe, yine aynı tehditi savurdum : "Ekmeği değil yoğurdu ye, bak İbrahim dede...."
-"Ben zaten Youtcuoğlu diilim, ben ekmekçibaşıyım, Arda Ekmekçibaşı!"
Çok güldüm buna ama bu taktik de bu şekilde bir yerimde patlamış oldu!

*Rakamlarla çok haşır neşir bir müddettir. Sürekli gördüğü rakamları okuyor, çift haneli olanları soruyor: "Beşle sekiz yanyana gelince noolur?!" gibi...Bir de deli gibi araba plakası okuyor, her an her yerde..Plakadaki harflerden bildikleri varsa (Arda'nın Aaaa'sı gibi) baştan sona okuyor ama ortadaki 2 harfi de tanımıyorsa şu şekil okuyor:
Mesela 06 DK 2657
" Sıfıl Altı Ik Bık  iki, altı, beş, yedi."

Bir de son havadis verelim: Şu yılan hikayesine dönen genizeti bademcik ameliyatı perşembe günü nihayet gerçekleşecek. Geçen cuma pre-op. analizleri yapıldı. Pazartesi günü de ameliyat günü verildi..Heyecanlıyım, biraz da korkuyorum. Tabiiki ameliyat sağlıkla geçsin, bitsin başka bişi istemem ama sonrasını da düşünmeden edemiyorum..Ağrı, sızı, yutkunamama ve haliyle bol sıkıntı, vızırtı, kapris..Tecrübe eden anneler anlattı valla, ilk 2 gün verilen dondurmayı bile istememiş, açlık grevi yapmış onların cüceler..Bir yandan da kucağımdan inmeyen öbür cüce..Neyse bir şekilde atlatacağız ve artık Arda cücesi her ay beta olmayacak, horlamayacak, burnundan nefes alabilecek, daha huzurlu uyuyabilecek..

Ameliyatı tecrübe etmiş anne-babaların yazacakları deneyim, ipucu ve taktik yorumları başım üstünedir!!


Minik elcağızlarla boyanmış önlük aneler günü hediyemin ta kendisidir!

Kurabiye yapmanın raconu çiğ hamuru ha bire tırtıklamaktır!

Kafa yaran taş kurabiyeler!!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...