29 Aralık 2011 Perşembe

Orta parmak üzerine

Geçen gün Memo ile trafikte giderken gördüğümüz orta parmaktır beni bu yazıyı yazmaya iten..
Hakkımız olan yolu almaya çalışırken, yolu haksızca tıkayan bağyanın uyarılarımıza istinaden sürmeli gözlerini devirerek yaptığı bakış ve gösterdiği orta parmak..

Nasıl oluyor da insanlar hatalı iken bu kadar çirkefleşebiliyor? Nasıl bir altta kalmama çabası, nasıl bir yüzsüzlüktür bu?
Ben araba kullanmıyorum, ehliyetim var ama yıllardır kullanmıyorum araç..İyiki de kullanmıyorum..

Fevri ve gayet asabi bir insan olarak Türkiye trafik koşullarında benim direksiyon başında olmamam gerek..Akıl sağlığım için en başta..

Daha sarı yanarken arkamdan dıtlayana, tek tönde giderken girilmez yönden girip karşımda duran, birde ben hatalıymışım gibi bana horozlanana, önümüzde konvoy varken sanki çok yol alabilecekmiş gibi beni arkadan sıkıştırana çok fena dalabilirdim şayet araba kullansam...

Peki neden bu insanlar hiç dönüpte "hatalı mıyım?" diye düşünmezler? Nasıl daha ilk uyarıldıkları an eller havaya kalkar, böğürmeler, tükürük saçarak çemkirmeler, küfürler birbirini kovalar?
Ben araba kullanıyor olsam ve beni biri selektörle veya sözlü olarak uyarsa yerin dibine geçerim, hemen nerede hata yaptığımı algılamaya çalışırdım gibime geliyor..

Bu garip ve aşırı kendine güvenin ardında ne yatıyor?

Fazlasıyla pohpohlanmak olmasın? Hani çocukluktan itibaren ebeveynlerin yaptığı toz kondurmama, her konuda haklı görme ve çocuğun yanında onu yerlere göklere koyamama sendromu olmasın?
Tabiiki aşağılık kompleksi olduğunu da düşünüyorum bu davranışların ardında ama bu demin söylediğim konu da kesinlikle önemli.

"Çocuğunuzu etiketlemeyin, şişirmeyin" demişti Iraz.."Yanında yaptığı şeyleri olağanüstü şeylermiş gibi göstererek konuşmayın, sürekli övüp aferimlere boğmayın"... Yıllar önce annem de bahsetmişti bana bundan. Aklımda hep yer etmiştir. Oğlunun yanında onun ne kadar akıllı olduğundan, şöyle harika, böyle muhteşem olduğundan bahseden annelerden ne kadar rahatsızlık duyduğundan bahsetmişti...Lisedeydim ama her cümlesini hatırlıyorum o konuşmanın...

Çevremde çocuğu hata yaptığında hemen ört bas eden anneler var.
"Ay istemeden oldu!" (çocuk pata küte dalmıştır yanındakine) "Şaka yaptı canım,eki eki eki!"
Bu korunan velet, yerine özür dilenen, yaptığı meşrulaştırılan velet nasıl hatayı kendinde arar ki sonradan?

Neyse uzatmayayım, ben böyle toplumsal mesajlar, dersler verecek yazılar yazmaya alışık değilim..Sadece anı blogu bu..Ama o orta parmak gösteren yelloza çok öfkeliyim...Yazarak içimi dökeyim dedim..

Ana babalar..bebenizi şişirmeyin..Her daim haklı bulmayın..Varsa bir hatası anlatın ona..gerektiğinde özür dilemeyi öğretin..Öğretin ki ilerde hatası gösterildiğinde millete ana avrat dümdüz gitmesin..arkasından selektör atıldı diye adam bıçaklamasın. (Geçen sene ankara Cinnah'ta yol isteyenn Alman Elçiliği mensubu bir diplomat 4 yerinden bıçaklandı)
Kimi zaman hatalı olabileceğini öğretin ki durup bir bakmayı bilsin, hatası var mı bir düşünebilsin...Gerekiyorsa da pardon abi deyip yol verebilsin, dikiz aynasından el yordamı ile özür dilemesini bilsin..

22 Aralık 2011 Perşembe

Döktüm ortaya

Zeynep kendinle ilgili 7 gerçeği dök ortaya demiş. Dökelim, dökelim emmee biraz zor bir iş bu...Ne yazsam, kendimi nasıl analiz etsem derken aklıma buna benzer bir dürtük/sobe/mim yazmış olduğum geldi..."Burada hazır yapılmışı var!" diyecektim ama o yazının daha çok annelik-bebe minvalinde olduğunu farkederek bu sefer farklı yönlerimi yazmaya çalışacağım...

- Kendimi hala 20 lerimde sanıyorum. En küçük yaş topluluğu 80 liler gibi geliyor bana mesela. Geçen 90 lıların üniversiteye gittiğini duyduğumda ağzım açık kaldı. Zaman tünelinde bir yerlerde sıkıştım kaldım sanki..

- Hissetmediğim yaşta da göstermiyorum sanırım. Yaşımı söyleyince şaşırıyorlar. Bunda kılık kıyafet, saç baş ve hal-gidişhat büyük rol oynuyor bence. Serdeki sporculuktan da kaynaklandığını düşündüğüm bir rahat giyinme, fazla allanıp pullanmama durumu, bir hanım hanımcık olamama durumu var ki bu da insanı daha "ufak" gösteriyor.
- Kimi zaman özeniyorum aslında "kadın kadın" akranlarıma. Bazen biraz kokoş olsaydım keşke diyorum, özeniyorum takıp takıştıran, fönlü saçlarını savura savura, kaldırımları topuk sesleriyle inlete inlete yürüyen kadınlara..Ama heyhat en basit kadınsal bakım unsurlarını (manikür misal!) bile şu ara yapamayan bir pasaklı kulum şu aralar.

- Hiç bir zaman planlı programlı, hep bir B planı olan bir tip olamadım..İşler ters gidince muhakkak paniklerim.

- Akıl vermeyi pek severim. Vakıf olduğum bir konuda konuşup, birilerine yol göstermeye bayılırım. İçimde ufak bir "öğreten adam" yatıyor galiba!

- Teknolojiye hiç kafam basmaz, yenilikleri hiç takip edemem, etmeye çalışsam da anlamam, analitik beynim sıfırdır!

- Hiç bir şekilde ellerimle müdahale etmeden kulaklarımı oynatabilir, dilimi burnuma değdirebilirim!! :)

İlk 3 madde biraz birbirinin açılımı gibi oldu, kaytarmış gibi gözükebilirim, neyse artık :)
Zeynep'e teşekkür edip pırasa saçlı kuzusunu öpüyorum..
Kimseyi mimlemiyorum, isteyen yazsın!

21 Aralık 2011 Çarşamba

Nee? En uzun gece mii??

Hay bin kunduz! Bileydim bu en uzun gece hadisesini, aşı için bugünü seçer miydim?!  Bu gece mıçtık, işte o kadar!!

Aylin kız sağlık ocağını birbirine kattı..Daha bismillah tulumunu çıkarırken başlayan mızıklanma tartıya konarken hıçkırıklara dönüştü, boyu ölçülsün diye sedyeye yatırılırken "etinden et kopma" makamında devam eden ağlama aşı aşamasında tarif edemeyeceğim bir perdeye çıktı! Ama el insaf, 3 aşı da fazla değil mi birader? Ağızdan çocuk felcini de sayarsak 4 eder! Neden acaba bu 6. ayda bacaklar kevgire dönüyor? Yok mu başka bir formül? Tek şırıngaya birleştirseler mesela tüm sıvıları..

Sağlık ocakları artık çok hassas, acayip takip ediyorlar bebeleri. Arda zamanında yoktu böyle bir ilgi alaka. Dr takibine gittiğimiz özel hastane aşıları hatırlatır, bizde gider sağlık ocağında yaptırırdık o zaman. Şimdi hamilelikten itibaren acayip takip ediyor sağlık ocağı. Gerçi ben 38. haftamda işle ilgili bir rapor istemi için gittiğimde haberleri olmuştu gebeliğimden. Aile hekimimiz neden şimdiye kadar haber vermediğim konusunda biraz dokundurduktan sonra hemen takibe almıştı beni ve akabinde hemşireler sürekli arar olmuşlardı, malum doğum gecikmişti ve onlar da merak ediyorlardı. Sonrasında lohusalıkta bir kaç kez aradılar, süt nasıl, emzirme nasıl gidiyor diye sordular ve zaten hemen kilo kontrolleri ile aşılar başladı. Artık her ay, her aşı zamanı arıyor hemşiraanım. Hatta bu sefer, 6. ay aşılarını neredeyse 7. aya salladığımız için Ayla hemşiraanım ile bayağı bir telefon kankası olduk. Kadıncağız pes dedi en sonunda ve ultimatomu verdi: "Bu cumaya kadar lütfen getirin artık Aylin'i!!!"

Arda ile hiç yaşamadığımız bir hadise aşı sonrası ateş. 4. ay aşılarından sonra feci bir gece geçirdik...Bugün yapılan aşılarda 4. ayın bir kopyesi artı bonus olarak hepatit..Bu uzun gece nelere kadir göreceğiz bu akşam...

18 Aralık 2011 Pazar

Sunny sunday

Yoo, hiçde hava güneşli değildi bugün..
Ama eve gelen biri güneş gibi ısıttı içimizi..
1,5 haftadır içimi daraltan düşüncelere "kışt kışt" dedi..
Herkesin dediği gibi "herşeyde bir hayır vardır" dedirtti..

Mutluluğumun ismi bugün; "Mualla"!!

:)

11 Aralık 2011 Pazar

Yeleğimi giyerim, cingıl bels söylerim...

5 gündür düzenimiz allak bullak.
Hastalık ve bakıcının satışı aynı zamana denk gelmeseydi olmazdı zaten.

Salı akşamından beri Arda totisinin ateşi bugün ilk kez 39,5 lara dayanmadı.
Cüce 3.5 yıllık hayatının en ağır hastalığını geçiriyor.
Bugün geçmiştir artık diye boğazına bakayım dedim.
Gayet uslu "aaaaaaa" dedi ve gördüğüm manzara içimi kaldırdı.
Ey Beta, sen neymişsin be!!

Okula gidemediği için çarşambadan beri babaannede. Babası yanında her daim. 2 gece orda, 2 gece kendi evinde kaldı..Ama evdeki geceler zor geçti, sayıkladığı için, ilaç vakitlerinde ve ateşi olduğunda bağırdığı, ağladığı için Aylin uyandı, kaotik anlar yaşandı. Bir de zavallım inanılmaz horladığı için, sürekli ateş ölçtüğümüz için fena uykusuz kaldık. Bu akşam gene baba ile babaannede. Bir yandan evde olmaması kıza hastalık bulaşmasın diye işime geliyor ama diğer yandan inanılmaz özlüyorum...vede o ateşli ve bitkin hallerinde yanında olamadım diye acayip üzülüyorum!

Bugün ilk defa "çukutula" istedi..."Hah" dedik, "kendine geliyor"!
Nitekim ateş çok fırlamadı ve günlerdir ilk kez adam gibi bişeyler yedi...4 köfte!!!

Öte yandan yeni bir  bakıcı gelicek yarın...Elif abla..mı..teyze mi..bilemedim...İlk bakışta içime sindi mi? Hmm sanırım çok değil...ama bakacağız...deneme haftası..umarım iyi olur...Ama nasıl gözümde büyüyor; alışmak, alıştırmak...izin alamadığım için anneleri her gün angaje etmek..Alışkanlıklarına çok bağlı olan biri olarak bu gibi değişimlar beni fena yapıyor...Yine ayaklarım egzama oldu..kaşıntıdan ölüyorum...

Neyse yelekli türk bebesinin ecnebi işi noel ağacıyla yakınlaşması ile bitirelim...

8 Aralık 2011 Perşembe

Alma mazlumun "ah"ını...Çok pis "AH" ettim, ona göre....


Hani filimlerde olurya, güzel şeyler olur, keyifli anlar yaşanırken fonda da pek keyifli, mutlu şarkılar çalar..Sonra aniden kötü bir şey olduğu sırada, fonda çalan şarkı pikabın iğnesi pilağı cazorrt diye çizerek kesilir..İşte o hesap oldu...Şu zencefilli şekerlemeli evlerimizi yapmış, evimize getirmiş, ağacımızı kurmuş, ışıkları topları daha yeni asmıştık, tam zencefil evi ağacın altına yerleştirecekken, "amanda nasıl havaya girdik" diye şakıyacakken, bu gazla ev yapımı süs ve kartların başına oturacekken fondaki cingıl bels temalı (şu max fm de çalan güzellerden biri) şarkı cazorrt diye kesildi..

Arda'nın boğazda beta, bol ateş, artık şişmekten herhalde balon olmuş bir geniz eti...ve akşamın 22:00 ında bakıcıdan gelen "Başka iş buldum" telefonu..Fondaki müzik kesilmiş, sessizlik hakim olmuştur..Eldeki telefondan dıııt dıııt sesi yükselirken ağacın ışıkları tam gaz yanıp sönmeye devam etmektedir..

İşin en pis yanı yalanları farketmek..İstenen bazı izinlerin filan nasılda bugünleri hazırladığını farketmek..Aptal yerine konmak...İlk bakıcı bile -ki gidişi bayağı sıkıntılı olmuştu ve çok darılmıştım- bunu yapmamıştı. Birini bulana kadar beklemiş ve geleni 15 gün alıştırmıştı...

Sil baştan...bul, alıştır, güven....

Arda'ya dur bekleyelim diyene kadar oturup onunla şu evi yiyip bitirsem iyi hisseder miyimki kendimi??


1 Aralık 2011 Perşembe

Kafada uçuşanlardan bir demet

Bu aralar kafada uçuşanlar...

--Uyku meselesine kılım. Büyüğün öğle uykuları bitecek mi? Nasıl bitecek? Hafta sonu uyumayan düdük hafta içi neden uyur? Kreşte dün yaşanan arıza yaşanmadan bu dönemi nasıl atlatırız? Geceleri ne zaman kendi kendine uyuyabilecek? Neden bu alışkanlığı kazandıramadık? Kazık kadar olana dek yanında kıvrılacak mıyız? Ya kız? Onda da aynı yolda ilerlemiyor muyuz? Bir 3-4 yıl daha çekilir mi bu iş? Acaba emzik almasından cesaretle atıp yatağına gitsem mi? Mi? mi? mi??? Poff!

--Yemek meslesine kısmen kılım..Oğlan bayağı yer oldu. Değişik şeyleri yani..Okulda çoktan açılmıştı yeni tatlara ama evde maksat kıltoşluk olsun, diretiyordu...Ammavelakin aştık! Evde de kereviz, patlıcan, kurufasülye ve salata yemişliği oldu son zamanlarda. Kuzenine gittiğinde ise karnıbahar yemiş geçen gün. Seçenek sunmak çok işe yarıyor bu arada. Kereviz günü pırasa da vardı. Hangisi dedim, hiç tereddütsüz kereviz dedi ve oturdu yedi, kendi seçimi olduğu için vızıklanamadı. Fakat 3,5 yılda geldiğimiz bu noktaya diğer zat ile gelebilmek için bir 3,5 sene daha mı var sorusu ve kızın kaşıklara karşı ağız büzmedeki harika becerisi hafiften kıllandırıyor beni.

--Türkiye' nin gündeminden midemin bulandığını hissediyorum..Siyasi, sosyal herşey..Şu işim gereği gazetelere boğuldum ya, gün içinde gerçekten boğuluyormuşum gibi geliyor. Bir tane bile yüz güldüren bi b.k olmaz mı kardeşim? Şööyle İsveç, Finlandiya filan gibi yerlerde, olaysız bir memlekette yaşamak istiyorum!

--Uzaklar demişken...Çok özledim seyahat etmeyi. "Yurtdışım geldi" yani. İtalya'yı özledim çok. 2007 de gitmişim en son. Çok olmuş. Gidip kendimi yemeğe, şaraba, kahveye, cornettoya vurasım var. Anıları tazeleyesim, eski rutinleri törenle tekrar edesim var...Aslında aralık ayında en güzel Almanya oluyor, en güzel noel marketleri orda ve Avusturya'da...En iyisi aralıkta bir hafta gitmek diyeceğim ama güleyim bu isteğime bir tarafımla bari "Hohohoooo!"

--Yılın en sevdiğim zamanı geliyor. Arda çok heyecanlı bu sefer, "Ne zaman evimizi süslicez anneciiim?" diye en ballı şekliyle soruyor arada.

--Hiç dizi seyretmiyorum, ilk ve son dizim "Bir bulut olsam" idi. Çok da severek izlemiştim. Konusu, müzikleri, oyunculukları ve hızlı gitmesi sürüklemişti beni. Evet hızlılık bence türk dizilerinin en sıkıntılı yanı..Uzayan sahneler ve sünen konular beni deli ediyor. Neyse diyecektim ki..seyretmiyorum hiç dizi mizi...ama Keşanlı Ali Destanı" nı seyretmek istiyorum. Lisede kendi çapımızda oynamıştık, belki ondandır çok severim eseri. Fakat 20:00 de başlayan bir dizi için hiç şansım yok!

--Haftasonları inanılmaz bir tempoda geçiyor. Hafta içi Fatoş Hanım'a bol bol kıyak geçen Aylin hanım kızımız hafta sonu sadece minik şekerlemelerle idare ediyor, ev darmadağın oluyor, Arda haklı olarak ultra ilgi bekliyor ve evden çıkışlarımız bir felaket oluyor..Bu arada farkettimki tek dinlendiğim anlar evden cozutarak çıktıktan yada kendimizi kapı dışarı attıktan sonra diyeyim, gideceğimiz yere kadar arabada geçirdiğimiz süre...Koltuğa oturduğumuz an ağrıyan belimi gerdiriyorum, ayak bileklerim sööyle bir döndürüp, koltuğa gömülüyorum ve mel mel dışarı bakıyorum...saaddet! :)

--Arda hayatımıza girdiğinden beri komik birşey yaşıyorum bu arada..Eş dostla birlikteyken, yemek yenilirken özellikle, sofrada konuşulan konuları hiç takip edemiyordum..Ya başı ya kıçı kaçıyordu. Şimdilerde hem baş hem kıç kaçar oldu. Neyse her seferinde "Hmm, bu konu önemli, öğrenmeliyim" yada "Ay acaba bu noktaya nasıl geldiler?" diyerek konuyu kafama yazıyorum ve "Yatarken Memo'ya soriim muhakkak" diyorum ve fakat her zaman unutuyorum o kafama not ettiklerimi...Pek geri kalıyorum dost meclislerinde dönen muhabbetlerden..Size de oluyor mu?

--Evimizin dekorasyonuna taktım bunca iş arasında..Her yerini, her şeyini değiştirmek istiyorum..Hatta külliyen taşınmak istiyorum ama cesaret edemiyorum..Zaten cesaret etsemde hem taşınmanın hem de yeniden ev yapmanın ne kadar masraflı olduğundan pekala haberim olduğu için hemen def ediyorum bu düşünceleri kafamdan ama eve uyuz olmaya da devam ediyorum..

--Hormonlarım yine lohusalık ve gebelikteki gibi bu aralar, niyeyse?..Dün akşam Arda ile Cars'ı seyrederken Şimşek'in Kral'ı iterek yarışı bitirttiği sahnede ağladım!! Bu arada filmi de ne kadar bölük pörçük seyrettiğimi farkettim. Sanırım hep o "çisfilim" anlarını ev toplama veya yemek yapma fırsatı olarak kullanmışım!! :)

Bu kadar şimdilik...Arda'yı almaya kreşe gideceğim...Beni görünce çıldırıyor sevinçten :)
Bu akşam bizde pizza, şarap, salata ve akabinde yılbaşı ağacını kurmaca var...Biraz iyi hissedelim dimi ama??
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...