31 Mart 2010 Çarşamba

Gidiyoruzzz!!

7 aylık gebeş halim :)

Sahiplenmeye başladım ben bu blogu sanırsam. Yolculuk öncesi eksik gedikleri tamamlamak için deli danalar gibi tüm gün koşturmama, akşam bavullarla didişmeme, beynimin şu an zonklamasına ve Arda' nın birazdan uyanacak olmasını bilmeme rağmen yatmıyor, "aman, gitmeden 2 satır yazayım" diyorsam sebebi budur sanırım: Yavaştan sahiplenmeye başladım burayı..
6 gün yokuz..Çoook özlediğim İstanbul'a yollanıyoruz yarın. Paskalya tatili ve daha önce kullanılmamış bir kaç gün birleşti ve böyle bir kıyak oldu.
Çekirdek Totiler olaraktan gidiyoruz, farkettim ki ilk defa biz, sadece 3ümüz tatile gidiyoruz. Daha önce hep ailelerimizden birileri olmuş, yada onların yanına gitmişiz...Bu sefer sadece biz olacağız.

Her günü, her anı planladık, aslında 6 gün bile yetmiyor herkesi, her dostu görmeye..Bazı kişileri bir dahaki sefere ertelemekten başka çare yok..Bazı ritüelleri yerine getirmem gerekiyor ayrıca, orda yaşarken gittiğim mekanları ziyaret etmem, yürüdüğüm yollardan tekrar geçmem, sevdiğim lezzetleri tekrar damağımda hissetmem lazım. Tabii çocukla yapılabilecek olanları...

En son Toti karnımda 7 aylıkken gitmiştim, şimdi ona da göstermem lazım İstanbul' a ait sevdiğim şeyleri...
Arda göbekte fıldır fıldır geziyor

Umarım hava güzel olur, ben ki yağmur, gri hava severim, bu sefer lütfen güneşli ve pırıl bir hava sipariş ediyorum!! :)
Hadi biz kaçar..eyvallah!!

24 Mart 2010 Çarşamba

Gelişim melişim, vır vır, dır dır



Arda' nın gelişimi ile ilgili yazayım diyorum hep, işte şu kadar aylık oldu, şunları yapıyor diye, görüyorum başka bloglarda her ay sektirmeden gelişimleri not ediyorlar, bende yapayım ileride okuruz, anı olur, unutmamış olurum filan ama hiç öyle yazılar çıkmıyor benden..Gözlemci bir anne mi değilim? Unutkan mıyım? Blog işini mi pek sallamıyorum anlamadım gitti. Belkide henüz konuşmadığı içindir, konuşsa yazıcam şunu dedi bunu dedi, karga karga gak dedi diye ama maalesef bir kaç kelime etrafında dönüp duruyoruz.
"Pekiii" dedim doktoruna, "bu 13 aylıkken şakınan ve birden unutulan onca kelime??"
"Olabilir" dedi, "Geri dönüşler olabilir. Bazı çocuklar kendini güvende hissetmek ister, söylediğini de rafa kaldırır bir müddet. Bu tuvalet eğitiminde de karşımıza çıkar bazen."
Yani Toti henüz konuşamıyor, aman da geç kaldı diye bir takıntı içerisinde değilim, anasının 3 yaşında zorla konuştuğunu ve annesini illet ettiğini bildiğimden çok anlayışlı ve rahatım bu konuda, ancak bazen gerçekten derhal konuşsun istiyorum çünkü anlaşamadığımız için cinlendiğimiz ve tırlattığımız zamanlar oluyor ve o zaman "Hey çocuk babana çekeydin ya!" diyorum dişlerimi sıkarak, ne de olsa 3 kardeşin en çabuk konuşanıymış babası..

Başka ne var bu dönemde anlatılacak??
-Parmağımdan tutup sürekli yönetiyor beni, evin içinde, parkta..İşten gelince parmağımdan tutup dooğru yeşil kanapeye oturtuyor, meme seramonisi için :)
-Eşyaları sahipleri ile eşleştiriyor. Terliklerimi gösterip anne diyor, ayağıma giydirmeye çalışıyor, ütülüklerin arasından bir pantolon çıkarıp baba baba diye evde dolaştırıp babasının ayakları dibine bırakıyor gibi.. Geçen Banu geldiğinde benim terlikleri giymiş bayağı kızdı :) Zorla çıkarttıtıp bana giydirdi :)
-Kesin ve net ifadelerle istediklerini ve istemediklerini anlatıyor. Evet/Hayır yerine başını yukarı aşağı veya yanlara sallayarak.
-Son aşıyı oldu ayın 23 ünde. 18 aylıkken olması gereken aşıyı 21 ayı 1 hafta geçe yaptırdık, aferim bize :)
-Sabah çıkarken bazen sanki karakter atıyor, ilgilenmiyor yada gücenmiş gibi bir ifade takınıyor. Akşamları gelince de sanki ilgilenmezmiş gibi bir hava yaratıyor. Sesli sesli bağırarak bir şeyler işaret ediyor, müzik açıyor, yada gidip bir kitap bulup bakmaya başlıyor..Halbuki son 1 ay öncesine kadar koşarak üzerime atlar, sevinç gösterileri yapardı...Garip..Ama ne zamanki meme aklına geliyor, sallamaz tavırları bırakıyor, parmağımdan tutup yeşil koltuğa götürüyor, üzerime çıkıp bluzumu çekiştiriyor!! Tecavüzcü Coşkun tripleri :))
-İkizler burcu etkisimidir, çin takvimindeki fare etkisimidir bilemedim herşeyden süpersonik bir hızla sıkılıyor, kesinlikle bir kıçımı kıvırayım, iki oturayım demiyor...Eymir gölüne gittiğimiz gün ne imrendim ana-babası ile yer minderlerinde oturan cici çocuklara! Ben ise her zaman pek takdir ettiğim Türk anası şeklinde ciyak ciyak Arda' nın peşinde koşturdum durdum, balık ekmeğimi de o kadar hızlı yemişim ki ertesi sabaha kadar mide fesadı geçirdim..

Eymire laf gelmişken, bu "gelişimsel post" u o günün fotolarıyla bezeyelim o halde...

23 Mart 2010 Salı

Omlet yetmez bi de makarna attırıver usta!

Bir önceki postta omlet yapan Toti' nin bir de en favori yemeği olan makarnayı pişirmesini ekleyelim buraya, hazır iştahlar kabardı...Tahta kaşığı tencere kenarına vurmalar filan, bi domestik haller geldi üzerimize hayra alamet olsun!! :)


Makarna Pişiyor from Mehmet Yogurtcuoglu on Vimeo.

22 Mart 2010 Pazartesi

Ustaaa! Çek bi omlet, peynirli olsuunn!

Artık paçayı kurtardı bizim sıpa, aç maç kalmaz, bi şekilde kurtarır kendini :P




Omletini kendi hazırlayan oğlumuza, iş yükümüzü azalttığı için teşekkürü bir borç bilir, kendisine ileride sofralar donatarak anne babasına kıyak geçmesini tavsiye ederiz :)

İmza: Anne-Baba Totiler.

19 Mart 2010 Cuma

"Lüküs"süz hastalık

Yeni yeni kendime geliyorum, haftabaşından beri tatsızım, salı kusma ve ateş ile tavan yapan tatsızlık 1,5 gün işi astırdı bana, artık iyiyim ama midem hala pek kendine gelemedi.
Hasta olunca eskisi gibi işe gitmemek de dinlenmeye çare değil. Anne olunca hastalık da ağız tadıyla yaşanmıyormuş meğersem :) Hani hastalanırsın ilk gün fenasındır ama 2. ve 3. gün yinede evde keyif çatarsın, dvd izlersin, dergi bakarsın, kanepede bi o yana döner, bi bu yana döner, uyuklar durursun..İşte artık böyle bir hastalanma "lüksü" yok, en azından şu dönem.
Çarşamba günü deyim yerindeyse kolum kanadım kırık, kafamı dik tutamaz halde iken Fatoş Hanımla hain planımızı yaptık ve ben işe gider gibi çıktım, (ama ne kılık!!) onlar kış bahçesinde oynarlarken odaya yollanıp yatağa girdim. Gündüz zaten bizim tarafın kapısını kapatıp oraya geçmedikleri için problem olmazmış..öyle dedi Fatoş abla. Neyse uyumuşum zaten, duymadım onları, sonra onlar parktayken bi kalkıp dolandım, Toti bey uyurken de çorbamı içtim. Akşamüstü bu gizli durumdan sıkılıp, yine salak bir vijdan yapıp, eh kendimi de daha iyi hissettiğim için "Aaa, Anne işten erken gelmiiiş" senaryosu ile ve yine muhteşem kılığım ile eve dönmüş oldum :)
Bu son hastalık olsun, kanepede, tv karşısında siftinemedikten sonra ne anladım ben o hastalıktan canım!! cık cık cık!! :)
Not: Annem bu siftinmek kelimesini çok kullanır bende pek komik bulurum. TDK gov.tr ye baktım ikinci anlama ve örneğine koptum :)))
Siftinmek: hlk. 1-Oyalanmak, vakit geçirmek. 2- Bir yere sürtünerek kaşınmak: "Mahallede duvar kenarlarında siftinip pinekleyen uyuz, kör, topal köpeklerden başka kimse yoktur." Y.K. Karaosmanoğlu

12 Mart 2010 Cuma

....


Bugün gazetede gördüğümden beri aklımdan çıkmıyor, nutkum tutuluyor, boğazım düğümleniyor, gözlerim acıyor...Keko' nun annesini evlerinin enkazında araması, artık annesiz, kardeşsiz kalması, kerpice kapanıp ağlaması yüreğime öyle bir oturdu ki kelime bulamıyorum anlatmaya..Bir de aynı gazetenin porno ekindeki birbirine bilmem kaç bin dolarlık audi Q5 hediye alan "sıkıdostlar" geliyor aklıma hemen Keko' yu düşünürken...
İçim acıyor çok fena..

8 Mart 2010 Pazartesi

Uyanın leyyn!!


Geçen hafta dilemiştim, salı kös kös işe giderek geçirdiğim güneşli gün hafta sonunda da olsun, güneş odaya zorla dalıp "Uyanın len! çıkın dışarı" desin diye. Cumartesi demiştim, pazar oldu, olsundu farketmezdi, kahvaltı sonrası hemen dışarı atalımdı kendimizi..
İyi ki sıkı giyinmişiz, iyiki her zaman yaptığım gibi dışarıda güneşi görüp, evin içinde de har har yanan kalorifere aldanarak çıktığım gibi çıkmamışız zira totolar dondu, burunlar kızardı, eller buz tuttu ama pek çok eğlenildi...

baba toti-oğul toti :)


Fatoş Hanım haklıymış, mavi salıncağı kimseye kaptırmıyor!


Akşama Dodo kuzen geldi, sarılmalar, öpüşmeler, beraber dans etmeler, pek keyifliydi 2 kuzen! Beraber büyüyor olmaları büyük şans, birbirlerini görünce sevinçten deliriyorlar ve harika vakit geçiriyorlar, Dodo kuzen dışında pek erkek çocuklardan hazetmiyor bizimki zaten :)


öpüjjem abijiim!

good fellas!

5 Mart 2010 Cuma

Nurturia ile çocuklu hayat daha kolay!

Sanal alemde artık anne-babaların ve hamilelerin çocukları, yeni doğmuş veya doğacak bebekleri hakkında konuşabileceği, dertlerini paylaşabileceği, fikir alışverişinde bulunabileceği bir site var: Nurturia. Bir tık ile hemen üye olabilirsiniz!!
İlk takip ettiğim bloglardan biri olan Kitubi nin sahibesi Damla' nın eşi ile birlikte kurduğu, geliştirdiği ve eminim acayip emek harcadığı bir proje Nurturia. Facebook taki gibi kendinize ait bir profil sayfanız oluyor, eş ve bebek/çocuklar için de ayrı profiller oluşturuyor, resim yükleyip albüm yapabiliyor, soru sorup derdinize derman arayabiliyor, gruplara üye olabiliyor, "status" yazıp, yani kendinizden havadis verip yapılan yorumlarla şenlenebiliyorsunuz. Anı defterini henüz kullanmaya başlamadım ancak çok güzel bir şey en yakın zamanda başlayacağım. Mesela Toti bugün "Anneciğim ben kendim gidip uyurum yatağımda sen endişelenme" dedi !!! gibi (en büyük fantazim!!! :)) notlar yazıp ilkleri kayda almış oluyorsunuz.
Bu yazıda Damla' nın kendi kaleminden sitenin kuruluş hikayesi, amacı ve özelliklerini okuyabilirsiniz.
Bizi bulup listenize eklemek isterseniz buradayız :)
Görüşmek üzereee!!!

3 Mart 2010 Çarşamba

Gri Bursa' dan havadisler

Gıpgri Bursa' dan pazar akşam döndük. Hava sürekli akşam hissi verecek derecede griydi ve yağmur hiç eksik olmadı, tabii benim için hiç dert değil zira pek severim bu havaları. Ama üzerine yarışların yapıldığı Bursa kapalı yüzme havuzunun yıllardır tadilat görmemiş hali ve kasveti, otelin eski püskü havası, üzerine de eski rakibem Bulgar kökenli N. nin de pisinlere dönmesiyle altınları ıskalamam eklenince, bir ara "ne işim var benim burda yahu" kıvamına geldim, ama bayrak yarışındaki müthiş performansımız ile çarçabuk silkinip toparlandım :)
Evet bu yarışlarda altınım, rekorum yok. 3 gümüş, 1 bronzla idare edeceğiz artık! :)
Çok keyifli bir seyahat oldu, Cuma yola çıkıp pazar akşamı döndük, maaile; Anane, babaanne, büyükbaba, dayı, Bilge, Ekin. Dönüşte Banu' larla peşpeşe seyahat edip, Eskişehir civarında çiğbörekçide beraber mola verince en cümbürcemaat halimize ulaştık ve uzun bir masa donatıp çoluk çombak "çibörek" leri midelere indirdik.
Arda genel olarak çok uyumluydu, bir iki kere tribünde ben yarışa giderken "Anneeeaaa, bırakma beniieeaaa!!" (son iki kelime ardaca) tarzında ufak çaplı krizler oldu ama o da pek normal. Bazen ayrı takıldık, ben takımla hareket ettiğimde babası ve babaannesi ile otelde kaldı, rahatça kahvaltılarını edip sonradan geldiler yanımıza, veya annane ile onun çocukluk arkadaşı Ayşen teyzenin evine gittiler, orda Ayşen Teyze' nin torunu Şan ile oynadı, boğucu, nemli havuzdan biraz uzaklaşmış oldu.
Bazen tribünde kuzen Ekin ve Mira ile oyalandılar; 3 cücenin kıtlıktan çıkmış gibi 2 paket çubuk krakeri 10 dakikada tarumar etmeleri, Ekin'le Arda' nın el ele tribünlerde dolaşmaları ve en son çiğbörekçide Mira ve Arda' nın çekingen gülümsemelerle birbirlerini öpmeleri süper karelerdi, fotoğraflayabildim mi? Hayııırrrrrrr!!! Maalesef bu yolculukta foto açısından basiretim bağlandı.. Çok az olan fotolardan flu olanları da ayıklayınca elimde 3-4 tane "ehhh" fotoğraf kaldı.
Bu arada Banu' nun blogunda değindiği gibi "Türkiye' de sporcu olmak, futbol dışında bir sporda varlık gösterebilmek için çabalamak, muhteşem eğitim sistemimizle amatör spor nereye kadar ve nasıl gider, sabah akşam antreman yapılarak nasıl her sene ikmale kalınır, ÖYS vakti gelince nasıl da yılların birikimi lööp diye çöpe atılır" konulu bir post yazmakda aklımın bir köşesinde, not ettim!
Son olarak curcunadan dolayı kestane şekeri almayı unuttuğumuzu evde bavulları açarken farkettim. Bi de iskender dışında dünyayı yedik :)

2 Mart 2010 Salı

Hava limonata

Hava limonata misali bugün. Babam çok kullanır bu benzetmeyi, bende bayılırım :)
Sabah güneş camdan "Kalkın hüleaan!" kıvamında girdiğinde anlamıştım bugün hiiiç işe gitmek istemeyeceğimi.
Toti sıpası 05:30 sularında derin uykusunu bırakıp memeye yapıştığı ve 07:00 ye kadar da rahat vermediği için, 07:30 da totomu kendisine ve koca kişisine dönüp yorganı tepeme cektim ve homurdanarak kalkmayacağımı beyan ettim. Ara ara mutfaktan gelen çığırtıları duysamda, kalkayım diye gözümün içine bakan güneşe inat uyuklamışım.
08:10 sularında baba-oğul totilerin civelek sesleriyle uyandım. Bebe toti yatağa çıkarak koynuma girdi, yine "nasıl memelere ulaşırım" diye şirinlik yapıyor, geceliğimi çekiştiriyor, ayak ucunda duran koca totisine baktım ve pek ayık gördüm kendisini -ki pek ayamaz sabahları kendisi, afyonu zor patlayanlardandır-
"Haydi kalk" dedi, "kahvaltı hazır"
"Vayy" dedim, "tost mu yaptın?"
"Yok" dedi, "kalk ta gör"
"Vayy" dedim yine
Mutfakta tüm kahvaltılıklar çıkmış, masa kurulmuş, fırından yeni çıkmış top ekmeklerin dumanları tüter iken, kahve makinesinden çıkan miiisss kahve kokusu mutfağı sarmıştı. Kahvaltı ve taze kahve benim güne başlamam, kendimi iyi hissetmem için olmazsa olmaz!!
Fatoş hanımında katılmasıyla 4 kişi pazar sabahı kıvamında bir kahvaltı yaptık, top ekmekleri tarumar ettik. Patronun olmamasının verdiği pişkinlik ve şu hain sabah güneşinin gevşettiği gönül yaylarım sayesinde saatler 09:10 u gösterirken lütfen üstüme birşeyler giyip, ayaklarım geri geri giderek ofise geldim...
Evden çıkmadan Fatoş hanıma "aman yaa hiç canım gitmek istemiyor işe, evde kalıp Ardayla olasım var, parka gidip kudurasım var" demiştim ve akabinde bugün hangi parka gidelim konusu gündeme oturmuş ve oybirliğiyle Kuğulu Parka karar verilmişti...
Ofiste poflarken Fatoş Hanım Kuğulu Parktan bildirdi:
-Hava mükemmeldi, park cıvıl cıvıldı,
-Arda bol bol salıncakta sallanmış, kaydıraklardan kaymış, mavi salıncağı kaptırmamak için tüm gücüyle savaşmıştı,
-Simitçinin uzattığı simiti direksiyon yapıp döndürmüş, Fatoş ve simitçiyi güldürmüş,
-Ördeklere atmak için alınan simitin yarısını gövdeye indirmiş,
-Yanına gelen, kolunu tutan yaşıtı kızlara naz yapmış,
-Seğmenlerde sıkça karşılaştığı melez arkadaşı ile karşılaşıp pek sevinmişti.
......
Çalıştığı için memnun olan bir insanım, hiç çalışmayıp evde çocuk büyütsem mi diye düşünmedim, maddi olarak da zaten pek düşünemem, tabii ki bazen çalışan annelerin hissettiği vijdanları (j ile hoşuma gidiyor) bende yapıyorum, kimi zaman ben mi büyütseydim, farklı mı olurdu filan düşünüyorum ama genel olarak çalıştığıma memnunum..
Fakat işte bugün feci şekilde ofiste değil, Kuğulu Parkta olmak istedim, sıcak top ekmekli kahvaltıyla başlayan bu limonata gün ofiste totoyu düz ederek değil, Arda ile parkta kudurarak geçmeliydi..Bazen "kaçırıyoruz bir şeyleri" hissi böyle geliyor işte...
Neyse, Fatoşun telefonundan sonra hızla koca kişisi aranarak Cumartesi için şipşak park programı yapıldı :)
İnşallah o gün de güneş "Kalkın leyyn" diye girer odamıza...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...