30 Nisan 2010 Cuma

dürtmeyi unutmuşum......!!!

İnsan sobe-pas -dürtük yazmaya alışkın olmayınca işin adabını da bilemiyor..Bitirince birilerini de dürtmek gerekiyormuş :)
Ozzzımaann aşağıdaki yazıya istinaden gezicini gorki yi dürteyim bende :-)

Tespit ettim onayladım..

Hülya' nın dürtüğüne cevap yazayım diyorum iki gündür, ofiste yanlız olmamdan, akşamlarıda misafir olaylarından mütevellit vakit bulamıyorum..Şimdi 2 iş arası attırıvereyim ortaya tespitlerimi..
İddia yok, bilimsel çalışma yok, "evreka, ben buldum" halleri yok...naçizane gözlemlerim:
-Hamilelik göbeği (yayvan-sivri) ile cinsiyet arasında en ufak bir ilgi yok. Tamamen annenin fiziksel özellikleri ile ilgili bu göbek şekli..Yinede en aydın, en okumuş anneler bile bu teze yürekten inanıyor.
-Doğum normal olursa göbek daha çabuk iner, çabuk toparlanır/sezaryen ise daha geç toparlanır, toparlansa bile daha pörsük kalır yanlış bir tez, yine annenin fiziksel yapısı, genetiği önemli. (Normal doğurdum üstüne spor bilem yapıyorum hala pöppörsük, çıkık, tuhaf bir göbeğim var!)
-Kişilik olarak rahat, geniş anneler lohusalığı daha rahat atlatırken, doğası gereği daha pimpirikli, kuşkucu anneler lohusalık depresyonuna muhakkak giriyor ve bu dönemi zor atlatıyor.
-Emzirme memeleri sarkıtmaz koca bir yalandır! Sarkma-pörsüme emzirme döneminin uzunluğu ile doğru orantılıdır!
-9-10 ay civarı bebelere bir haller oluyor yazmışlar, doğru bencede oluyor, ama asıl 12. ayda daha bir acayip haller oluyor..Bir anda gözleri açılıyor, kurnazlaşıyor, tüm rutinleri yıkabiliyor ve düzeni alt üst edebiliyorlar.
-Hatta bence 3 aylık dönemlerle geliyor bu değişiklikler (büyüme atakları deniyormuş) Ben Arda' nın her 3 ayda bir istisnasız değiştiğine şahidim...(mesela 12-15 ay zor ve hafif tatsız iken 15-18 şeker gibi bir dönemdi, keza 9-12 de..)
-Emzirmeyi bırakmak bebek büyüdükçe, bilinçlendikçe daha zorlaşıyor, 12. aya kadar çok daha kolay bırakılırken, 12 hele 18 den sonra çok daha zorlaşıyor işler; İncitmeden halletmek için kafa yormak, çaba göstermek gerekiyor. Ne kadar makul atlatılırsa atlatılsın çocuk uzun süren bir yas dönemi yaşıyor, "anne de gider mi?" korkusu ile daha bir anneci oluyor.
-"Emmeyi bırakan çocuk deliksiz uyumaya başlar" bizim için yalan oldu, demekki bu da bebekten bebeğe değişiyor..hüngürt ! :(
-Ne kadar geç yatırırsan sabah o kadar geç uyanır çok asılsız bir inanış vede berbat bir uygulama..9 da uyuyup sabah 6 da kalkan bir bebek 12 de yatınca gene 6 da uyanıyor.
-Şu konuşma meselesi..Kendisiyle çok konuşulan bebekler daha kolay ve erken konuşuyor tezini kesinlikle reddediyorum kardeşim!!! Bu tamamen genetik bir şey bence. Tabiki izole edilmiş, günde 7 saat tv başında duran çocuk için geçerli olabilir ama konu bu değil..Eğer geç konuşacağı varsa önünde tüm aile papağan gibi şakısan da geç konuşuyor, erken konuşacağı varsa 40 takla atılmadan da kelimeler erkenden dökülüveriyor..Yine konuşma kriteri olarak "kız erken konuşur erkek geç" tezine de katılmıyorum..Etrafımdaki bir çok örnek ayrıca abim ve benim bebeklik hatıratlarımız bu tezi çürütüyor..
-Bebek/çocuk rutinlerini kişilere göre belirliyor, bakıcı yada bakan akraba ile tamamen farklı rutinler edinirken, anne-baba ile bambaşka rutinler hatta rutinsizlikler ediniyor. Çalışan annelerin bebekleri analarını daha çok parmağında oynatıyor.
-Damla' nın da yazdığı gibi anne kıymeti feci şekilde anlaşılıp, anneyi üzmekle geçen kötü ergenlik dönemleri acı ve utançla hatırlanıyor :) Ana yüreğinin pek yumuşak olduğu deneyimleniyor ve gözyaşları daha bir kolay akıyor, etrafa özellikle de çoluk çombağa karşı pek şefkatli olunuyor..
Ofiste 4 dönerek, patronlardan gizleye gizleye bunlar çıktı..Aslında her gün değişik tespitlerde bulunuyor insan, yaptığı bir tespiti de ertesi gün çürütebiliyor...Annelik meşakkatli fakat pek de keyifli bir zenaatmiş dedikleri gibi..Her gün tespit ede ede büyüyoruz, büyütüyoruz..

28 Nisan 2010 Çarşamba

Bu günlerde....

Foto Ekin' in kendi mizanseni ile çekilmiştir..


Ekinoks 4 yaşına girdi...Bu doğumgünüsü çok keyifli geçti, yenildi, içildi, gülündü, mumlar (Arda' nın da katkısı ile) 40 kez yakıldı, söndürüldü...Büyüdükçe doğumgünlerinden daha çok keyif alıyor bu cüceler :)
Korkunç çıkmışım!!!


Arda muska böreklerinin üzerine muamele çekti, fırına verdi, soorada afiyetle yeyip, 2 bardak ayranı da dikip, "gaark!" diye sofradan kalktı...
Aktivitenin kralı :)


ayran bıyığı


Havanın ısınması ile banyo sayısı ve banyo sonrası bornozla geçirilen "püfür püfür" vakitler arttı..Pipiye özgürlük!! :)
Fotoları yüklerken gördüm, Tuna'nın Hülya sı dürtüklemiş beni, annelik tespitlerini yaz diye..Bir sonraki yazı dehşetengiz tespitlerimden oluşacak..!!

15 Nisan 2010 Perşembe

Ve bir dönem biter...

Bugün bizim Toti tam 22 aylık oldu. 2 ye 2 kaldı..2 gündür de meme yok hayatımızda..
Tahmin ettiğim kadar krizli olmadı ilk iki gün, yinede 1 haftayı devirmeden sevinmeyeceğim..Hoş sevinmek pek doğru kelime olmadı, zira biten şey kötü bir şey değildi ki sevineyim..Tam tersi çok güzel ve özel bir maceraydı :)
Şaşırdığım şey nasıl oldu da bu kadar devam etti.?! Başlangıcı o kadar zor olmuştu ki..!! "Şu 6 ayı bir tamamlasam, ah ittire kaktıra da olsa bir gelebilsem şu 6. aya, o zaman bitecek tüm bu stres, sıkıntı" diyordum..İlk 2 ay kendimi nasıl yıprattım yakınımdakiler bilir: "Geldi, gelmedi, yetti, yetmedi, galiba kesildi eyvah!" diye kendimi yedim bitirdim, "Ne zor işmiş bu kardeşim, bu strese can dayanmaz, ben bi daha asla doğurmam" filan diye isyan ettim :) Yaraların acısından bazen ağlayarak bazen gözümden yaş gelerek emzirdim, daha doğrusu emzirmeye çalıştım ama hep kendime stres yapacak bir şey buldum, yaralar iyileşti bu sefer de saatlere taktım kafayı; 3 saatte bir mi? her an her yerde mi..? :)
Sonracığıma ne olduysa oldu, bu "külfet" garip bir aşka dönüştü ve 22 ay sürdü..ara ara düşünüp şaştım bu işe..dedim ya beklemiyordum..aslında sabaha karşı bu kadar zorlamasaydı beni kim bilir belki daha devam bile ederdik...Çünkü işime geliyordu bir yandan da; krizleri aşmak,uykuya dalmalar, seyahatler daha bir kolay halloluyordu, ateş ölçmek bile meme sayesinde daha kolaydı! :)
Neyse, şu an bir yandan kendimi "tuhaf ve eksik" hissetsemde hafif hüzünle karışık, diğer yandan "İyi zamanlama Itır" diyorum, "Şimdi yaz geliyor, orda burda askılı bluzlarını çekiştirip rezil edecekti seni memeler ortada, cümle aleme!!" :)

Bu arada blogumuzu okuyorsa eğer, Montessori grubundan Didem' e desteği ve tavsiyeleri için çok teşekkürler! Hiç tanımadığım bir insanın benimle tecrübelerini paylaşması, bu kadar yakınlık göstermesi harika bir şey!

Evet, bu macera da burada bitmiş gibi gözüküyor, ilerde artık bol bol kafasına kakarım sıpanın "pörsüttün memelerimi" diye :)

13 Nisan 2010 Salı

Bir davul alsak, memeyi unutur mu bu Toti??

Son 3 haftadır iyice düştü annesine Arda totisi, zaman zaman zor anlar yaşıyoruz..İstanbul yolculuğu sonrası had safhaya çıkınca bu düşkünlük "Herhalde 6 gün kıç kıça olmanın bir getirisi" dedim kendi kendime..Takımdan çocuk psikiyatrı olan Başak doğruladı bu tezimi; "Bayram sonrası sendromu diyorum ben buna" dedi, "Hani 9 günlük bayram tatili olur ya, tüm düzen alt üst olur, işte sonrasında çocuk da unutur eski düzeni ve annenin çalıştığını, unutmasa bile unutmuş olmak ister"
Meme de artık rahatsız etmeye başladı beni, İstanbul öncesi gece uyandığında meme istemeyen cingöz recai şimdilerde her an anasını sömürür hale gelmiş olup, anası da kafayı yemiş, her önüne gelenle, önüne gelmeyen sanal kişilerle bu konuyu konuşur olmuştur...Hayırlısı ile, belki deyufka yüreği biraz taşlaştırarak bu meselenin anne lehine bitmesi gerekmektedir...
2 seferdir ben antremandayken babayla uyumama modası çıktı, dün 23:15 de eve geldiğimde hala uyumamış, ama bitmiş tükenmiş bir halde, azimle beni beklerken buldum kendisini..Neyse, merdivenleri çıkarken ağlamasını duyacağım, o merdivenler bitmeyecek diye kalp çarpıntısıyla girdiğim apartmanda sessizliğin hüküm sürdüğünü görünce rahatlayıp hatta uyumuştur belki diye ümitlenerek çıktım yukarıya..Bir hafta önce geldiğimde uyumuştu ama 1 saat direnip babasını perişan etmişti, çok üzülmüştüm..Hatta sırf bu yüzden dun kuzen Dodo' lara gittiler, vakit eğlenceli geçsin diye...Her antreman günü bir aktivite mi yaratacağız, bu işin sonu nereye varacak çok merak ediyorum...Acaba bu da meme bitince biticek mi??
Bu gün ofiste ruh gibiyim, canım hiç birşey yapmak, kimseyle konuşmak istemiyor..Omuzlarım ağrıyor, sanki birisi bastırıyor omuzlarımdan..Acaba bu konularımı taktım kafama çok? Yoksa dün antremanda mı yordum kendimi? Belki de günlerin uykusuzluğu, yorgunluğu, yada hepsi birden..Dışarda parlayan güneşe inat benim kafa bulutlu, gözler pek yakında sağnak yağış gösteriyor...

Şimdi bulutları dağıtıp biraz şenlenelim, havamız değişsin bakalım :)

Kızı olan aileler!! Kızınızın kaçacağı bundan iyi davulcu bulabilir misiniz bakiim??

Kızların kalbini çalan davulcu... from Mehmet Yogurtcuoglu on Vimeo.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Fetih notları

Nerden başlasam, nasıl anlatsammm??
Valla pek keyifli ama çok da yorucu geçti İstanbul gezimiz. Bedenen yorulmama rağmen kafaca bayağı uzaklaşmışım buralardan, salı ofise girerken "Ne işim var benim burda yahu?" dedim kendi kendime..
2 gece Galatasaray' da, 3 gece Levent' de kaldık. İlk 2 gün daha bir İstanbul idi benim için, istediğim an İstiklal' e çıkmak, Tünel' e gitmek, pasajları didiklemek, zamanında orda yaşarken yaptıklarımı, ettiklerimi, gördüklerimi yinelemek güzeldi...Tabii ki her yaptığımı ettiğimi yapamadım, haliyle +1 cüce ile gençlikteki gibi olmuyor ama bu da ayrı güzeldi...
Cuma akşamı Levent' deki arkadaşlarımıza geçince seyahatimiz de boyut değiştirdi, kaldığımız evin 2 çocuklu bir ev olması bizim Toti için süper oldu, tabii benim için de. İlk 3 gün peşimizde acıcık perişan olan Toti, çocuklu evde kendine geldi, oyunlar oynadı, uyku düzeni biraz daha normale döndü, hatta Caillou bilem seyretti :)
Pazar günü ise şahane bir şey yaptık vede arkadaşların ufak teknesi ile Burgazada' ya gittik. Arda teknede mest oldu, martılara ve geçen yelkenlilere el sallayıp "Babaaann" demekten helak oldu, adada ise ben mest olup mezeleri, balıkları rakı eşliğinde afiyetlen götürdüm :)
Ada dönüşü babalar daha arabayı boşaltırken, bir kısım eşya ve bebeleri alarak yukarı çıkan annelerin günün yorgunluğu, rakı ve curcuna yüzünden, evin büyük oğlunu, Arda' yı ve tüm eşyaları evden içeri sokarak evin küçük oğlunu kapı önünde elinde biberonu unutmaları ise son noktaydı :) Zavallı Efe' cik, sesini çıkarmadan, bir yere kıpırdamadan, elinde biberonu öylece kalakalmış, allahtan babalar çok geçmeden gelmiş ve minnoşu kapıda bekler bulmuşlardı!!!


Uzun lafın kısası hızlı, dolu dolu geçti, aslında daha görecek bir dolu insan, gidecek bir sürü yer var ama hepsi bir arada olmuyor...5 güne yine iyi sığdırdık...Arda genel olarak çok uyumluydu, gidiş yolu çok rahattı ancak dönerken inanılmaz sıkıldı arabada ve oyalamak çok zor oldu.
İstanbul' da tüm düzeni; beslenme-uyku saatleri alt üst oldu, abuk subuk şeylerle beslendi, bulduğu yerde uyudu :) En çok tekneden ve Tünel' den hoşlandı, bol bol piyano çaldı, gittiği her evde piyano olunca şaşırdı, keyiflendi..Bebek parkında fıskiyelere bitti, salıncakları yine affetmedi :)
E foto o zaman:
Ada yollarında..
Açı okullarını çok sevdik, müzik odasını talan ettik!
İyki doodun Baba Totiiiii :)

İstiklalde Meltemle turladık


Piyanist şantör :)


Kudurmaca...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...